"Kimi kendi isteğiyle, kimi de zorunluluktan atar bedenini gurbetin soğuk rüzgarına. Bedeni ile birlikte beynini, ruhunu ve olduğu kişiyi de getirir beraberinde..."
İlk adım attığında yabancı topraklara, bastığın toprağın yabancı olduğunu bilirsin, çekinerek atarsın adımlarını tanımadığın bu yeni dünyada. Yeni doğmuş bir bebekten farkın yoktur. Gezdiğin sokaklar, baktığın yüzler, insanlar, renkler, oturduğun sandalye, içtiğin meyve suyu, yattığın yatak... hepsi bambaşkadır artık...
Hayatında hiç mango yememiş biri gibi, yaşadığın olaylara, tattığın şeylere büyük bir dikkat ve çekince ile yaklaşırsın önce. Ancak... Sonra alışmaya başarsın, mangonun ne olduğunu bilirsin artık, görünce tanırsın, tadını bildiğinden güler yüzle atarsın ağzına.
Gün gelir ışıklarıyla başta seni büyüleyen o sokaklar artık sıradanlaşmaya, baktığın yüzler,meyvalar tanıdıklaşmaya başlar. Çünkü biraz daha buralı olmaya başlamışsındır artık. Her yeri tanımanın bilmenin verdiği rahatlıkla biraz daha huzurlu hissedersin kendini. Artık içindeki yabancı, yerini tanıdığın bir simaya, yani olduğun insana bırakmaya başlar...
Eee... dedik ya...İnsan yalnızca bedenini atmaz gurbetin soğuk rüzgarına, birlikte beynini ve olduğu insanıda beraberinde götürür diye... Beraberinde getirdiğin ruh, olduğun yeri sahiplenmeye başladığında ortaya çıkmak ve hayatı sana biraz daha zorlaştırmak için pusuda hazır bekliyordur maalesef...
İlk adımlarında keşfetmenin ve şaşkınlığın eşliğinde geçirdiğin günlerin keşfin bitmesiyle birlikte yerini başka arayışlara ve süprizlere bırakır kendini. Üstünden çok geçmez aynı yanlızığı yaşayan tek kişi olmadığını fark etmen. Hatta bir anda aynı yolun yolcusu olan insanlar ile birlikte aynı odada oturup kalktığını, aynı tabağa çatal salladığını ve aynı ekmeği bölüştüğünün ayırdına varırsın. Keşfetmenin ve şaşkınlığının gölgesinden kurtulduğun anda bu insanlarla aynı yolda yol almak sana büyük bir mutluluk verir. Hemen hemen herkes sana iyilik yapmaya çalışır, yardımcı olmaya çalışır. İçinden dersin, gurbet insanları bak nasıl kenetlendiriyor, emin adımlarla yürümeye başlayanlar, henüz emeklemeye çalışanlara nasıl güç veriyor, emekleyenlerde birbirine ne kadar büyük bir destek veriyor...
Sorgulamazsın bu desteklerin, yardımların, dostluk çalışmalarının nedenini. Çünkü beraberinde getirdiğin ruh, herkesi kendin gibi sanır ve hepsini memnuniyet ve büyük bir mutlulukla kabul eder. Kendi ülkesinde edindiği o saf ve temiz dostlukları burada da bulduğunu sanır. Ancak aldandığını farkmesi uzun sürmez. Başlarda içinde hissettiği bu eşsiz mutluluk zaman içinde kendini bir üzüntüye bırakır...
Gurbette isen eğer her ne kadar etrafında sana çok yakın duran insanlar olsa da, aslında geçirdiğin her anda, yaşadığın her olayda, yapayalnız bir adam olduğunu unutmayacaksın. Bugün yüzüne gülen insanların yarın arkandan seni kötüleyebileceğini, bugün sen önemlisin, senin derdin benim derdim diyen kişilerin, yarın ufak bir terslikte seni yapayalnız bırakabileceğini unutmayacaksın.
Seni kullanmak isteyen insanların oyuncağı olmayacaksın. Bazen mecbur kalacaksın; hayata, kendine kızacaksın ancak her zaman kendi koyduğun hedeften şaşmadan, onların miskinliklerine ortak olmadan, onların yaptıkları yanlışlara uymadan yoluna devam etmeyi bileceksin.
Günler geçtikçe insanların güler yüzlerinin yanı sıra sinsiliğini, faydacılığını, umursamazlığını gördüğünde için biraz daha acıyacak ve eskisinden daha yalnız hissedeceksin kendini; ama yine de umutların, hayallerin ve hedeflerin seni hep ayakta tutacak. Yenilmeyeceksin. Son şiddetle gemine çarpan hırçın dalgalardan daha güçlü olduğunu önce kendine, sonra tüm dünyaya ispatlayacaksın ve aştığın dalgaları gördükçe kendinle gurur duyacaksın...
Gün gelip fırtınalar dindiğinde, sessiz sakin sularda yol alırken batan güneşe doğru; bir an olsun ardına baktığında birden , hafif , tatlı bir gülümseme yerleşecek o yorgun biraz daha yaşlanmış yüzünde. O gülümseme, gün batımına yol alan gemi başarının ve mutluluğun fotoğrafı olarak tarihteki yerini alacak...
Sevgiler...
Kıvırcık.