30 Ekim 2008 Perşembe

Biraz tatil...

Pazar gününden beri çalışmıyorum. Bu işin en güzel yanı bu olsa gerek... İstediğin zaman çalış, istediğin zaman bırak. Bu 5 günlük ara iyi geldi aslında. Çok yoğun çalışmaya, hayatın zorluklarıyla mücadele etmeye çalışan insanlar her ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar yine de bir soluk almaya ihtiyaç duyuyorlar.

Bende okula gitmek dışında birşey yapmadım bu günlerde. Yaprak dökümünün yeni bölümleri başlamış,nasıl olduda kaçırdım diyerekten onları indirdim bir hışımla ve izlemeye başladım. Elbette yalnızca o değil Heroes'a da yetiştim sonunda :D. Bu iki diziden vazgeçemiyorum.

Her neyse, dostlarım New York'da günler oldukça soğuk geçmeye başladı. Dolayısıyla kış alışverişi de geldi çattı. Ayaktan başlayalım dedim. Bisiklet ayakkabım için iş üzerinde yağmurda ıslanmasın diye ayakkabı kılıfı sparişi verdim. Sırada bir kaban ve çok sağlam bir yağmurluk almak var. Kaptandaki o scott yağmurluğu almadığıma bin pişmanım şu anda ve bulamıyorum burada :( Artık başka ürünlerle idare edeceğiz...

Geçen gün, hayal meyal uyandım uykumdan şöyle bir konuşma duydum:

- Sence bu işe yarar mı?
- Deneyelim görelim...

Sonra uykuya daldım yeniden.Kalkınca öğrendim ki sabah evden okula gitmek üzere çıkan ev arkadaşlarım kapıyı açtıklarında çöp bidonlarının sokakta o yandan o yana savrulduğunu görmüş :D. Daha sonra ellerine şemsiye alıp dışarı çıkmışlar. Daha metroya varamadan sırıl sıklam olup köşe başından geri dönmüşler :D

Burada şartlar gittikçe çetinleşmeye başladı.

Allah sonumuzu hayır eyleye :)

28 Ekim 2008 Salı

Yine bir Pazartesi... Prospect Park

Gezmeye devam. Metroda gidip gelirken haritada sürekli olarak gördüğümüz Brooklyn'i Manhattan'a bağlayan yerdeki yeşil bölgeyi dün ziyaret etme şerefine nail oldum :).

Bu arada Pazar gününden beri benim dede ile baya yol katettim. Herhalde hiç yapmadığı kadar yol yaptı :D. İlk etapta Pazar günü garajdan eve bisikletle gittim :) O gün fotoğraf makinesi için 2 saat bekledik. Yanıma almamıştım evden gelen bir arkadaştan istemiştim. Ancak yola çıkıp ilk kareyi çekecekken pilinin bittiğini görünce bayağı bir hayal kırıklığına uğramıştık :D. O bakımdan o güne ait bir fotoğraf yok. Ancak dün yaptığım geziden bir kaç fotoğraf paylaşmak istedim sizinle.

İşte parka giriyoruz...



Prospect Park'ın Central Park'ın ufağı gibi birşey olduğu hemen anlaşılıyor zaten. Standart bir bisiklet/araba yolu, kaymak gibi bir asfalt, yan gel yat alanları ve oyun parkları...



Bir müddet bisiklet younda seyrettikten sonra biraz daha aralara girmeye başlıyorum. Güzel bir futbol sahası çıkıyor oraya. veletler toplanmış maç yapacaklar. Ohh ne güzel..



Son baharın renkleri iyice yerleşmeye başladı bu ülkeye. Sarı, kahve rengi ve tonlarının binbir çeşidini görmeye başladık yavaş yavaş...



Ve bir minik... Geleceğin bilgesi olsa gerek. Şimdiden başlamış bilgeliğine giden yola :)




Güzel bir gündü... Pek fazla vakit geçiremedim aslında, fotoğraf çekip çıktım. Ama ayağımız alışır artık buraya. Piknik yapmak, çimlerin üzerine uzanmak, kafa dinlemek için gelmeyi planıyorum tekrar.

Yeni yerlerle yeniden görüşmek dileğiyle ;)
Hoşcakalın.

27 Ekim 2008 Pazartesi

Hayat devam ediyor...

Şu günlerde biraz bloga konan engel, birazda can sıkıntısı nedeniyle yazmadım pek. Olan bitenden biraz bahsedelim bakalım :)

Görüşmeyeli okuldaki ilk sunumumu yapmış bulunuyorum :D. Biraz heyecan, biraz sıkıntı oldu tabii ki. Sunum yapıyor olmanın avantajıyla (yani takıldığımda ekrandan bakıp okumanın verdiği rahatlık ile :D) ilk sunumumu başarıyla atlattım gibi görünüyor.

Kelimeler zar zor aklıma geldi ancak, takılmadan, zorlandığım noktalarda biraz yavaş konuşarak olayı atlattım :D. Yazılı testten sonra sözlü olan kısmıda atlattım, bakalım sonuçlar nasıl gelecek...

Şu günlerde monoton bir hayat yaşamanın sıkıntısını yaşıyorum. Her gün aynı şeyleri yapmaktan, her gün çalışmaktan, bir de işlerin yavaş gidiyor olmasından mütevellit =) canım iyice sıkıldı. Üstüne bir de ödevler eklendi şimdi. Perşembe günü Data Communications dersinde Frame-relay konusunu anlatmam gerekiyor. Pazar gününe yine yazılı bir ödev var ve haftaya çarşamba project management dersinden ara sınav var. Şu business dersleri acaip sıkıntı veriyor şu anda. Bir dahaki dönem biraz daha network işlerine girdiğimizde daha zevkli olacak umarım.

Bu arada vize işlemleri hala beklemede. Şu anda ocak 2008 de başvuranların başvuruları işleme alınıyormuş! Artık bizimki ne zaman işleme alınır Allah bilir.

Ayrıca geçen hafta 21 ekim itibariyle buradaki 4. ayımı tamamlamış bulunuyorum. 4 ay sanki bana 4 yıl gibi geliyor şu anda. Sanki yıllardır ailemden, ülkemden, arkadaşlarımdan uzak kalmış gibi hissediyorum. Ancak gün gelecek yine birlikte olacağız biliyorum. Şu master biter bitmez rotayı çevireceğim ülkeme. Umarım gelecek yaz oralarda olurum. Kısmet bakalım. Vize çıkana kadar ben geri gelecem herhalde :D

Bu arada işler çok iyi gitmiyor. Şu andaki hedefim Aralık 15 e kadar 1300$ kenara koyabilmek. Çünkü Aralık 15 e kadar okul taksidinin geri kalan 3200 dolarlık kısmını yatırmam gerekiyor. Aralık 15 e kadar bu parayı tamamlarsam Christmas da yaptıklarımla Ocak Şubat ayını geçirmeyi planlıyorum. Kısmet bakalım ne olacak.

26 Ekim 2008 Pazar

Heh! bir bu eksikti.

Sevgili dostlar,

Ogrendim ki bizim mahkemeler gene yapacagini yapmis blooger.com u yasaklamis. Dolayisiyla bizim gunlukte gumburtuye gitmis oldu. Biliyorum su anda Turkiye'den kimse bu yaziyi okuyamiyor, aslinda belkide isi bilenler ktunnel ile bu siteye erismiste olabilir :) bilmiyorum ancak en kisa surede bu ise bir care bulacagim ama siteyi baska bir blog sitesine tasiyarak ama bu siteye erismenin bir yolunu bularak.

Eger guzel bir blog sitesi varsa bildiginiz onerin bakalim, degerlendirelim :)

23 Ekim 2008 Perşembe

At kaçtı :)

Evett. Dün At için önemli bir gündü. İlk adım olan yazılı sınav kısmından çaktık :D. 100 soruluk testten 75 yapmak gerekiyordu.35 kişiden 10 kişi geçebildi...

At kaçtı yani anlayacağınız :D. Zaten atlarla aram pek iyi değildi ve bu konuda pek istekli de değildim. Bisiklet sürmek benim en büyük zevkim. Hiç değilse spor yapıyor, antrenman yapmış gibi oluyor terleyerek para kazanıyorum.

Napalım... Çevirmyeye devam... :)

20 Ekim 2008 Pazartesi

Yine bir Pazartesi... Brighton Beach...

Pazartesileri keyfimizce katılıyoruz. Üzerimize yüklendiğimiz stressi atmamız gerekiyor. Özellikle son günlerde biraz fazla stressliyim. Aklıma takılan bazı şeyler var. Birazcık olsun rahatlayabilmek için pazartesileri ilaç gibi geliyor.

Aldım fotoğraf makinemi çıktım Emin ile yola...


Brooklyn'in yolları gayet güzel ve geniş. İnsanlar rahat rahat yürüyüp,araba kullanabiliyor. Bir de her sokağın başında ışık olmasa...



Geldik köşe başına bizim Türk restoranına :). Türk'ün olmadığı yer yok... Elbette biz nereye kültürümüz oraya...



Kısa bir yolculuktan sonra Brighton Beach'e gelmiş bulunuyoruz. Güneş henüz tepede, öğlen saatleri. Tıpkı Coney Island gibi geniş ve uzun bir sahil karşılıyor bizi. Bir süre sahilde yürüyoruz. Elbette fotoğrafa devam...



Emin'e bir poz ver bakalım diyorum böyle saçma sapan bir fotoğraf ortaya çıkıyor :D. Bizim Emin biraz çatlak napalım :)



O çatlakta sanki ben çok mu farklıyım? Yükseklik sevdamı bilenler bilirler. Yüksekler insanı özgürleştirir. Böbürlendirir, insanın kendine güvenini yeniler, heyecanlandırır...

Hoş bu karede yalnızca ufak bir kayanın üzerindeyim ama olsun :)



Saatler ilerliyor, güneşimiz biraz daha bizden uzaklaşıyor. Gidişini izlerken dalıyoruz biraz düşüncelere, biraz kulak kesiliyoruz rüzgarın kelimelerine..



Günün en güzel saatleri bunlar. Bana huzur veren, kendimi yenilememi sağlayan, her anında doğaya biraz daha hayran olduğum anlar...





Bu kadar güzel bir güne, bu kadar güzel bir sahile ancak bu sözler yakışırdı...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Şapur şupur ya rabbi şükür :)

6. cadde bir takım yol çalışmaları dolayısıyla tıkanmış kalmış. Kendimi zar zor 7. caddeye atıp Times a giriyorum. Yol bom boş doğal olarak çünkü 6. caddeden arabalar 7 ye zorla geçebiliyor.

Times'ın ortasına geldiğimde 28 yaşlarında güzel bir kadın yolun ortasına doğru çıkıyor. İşaret parmağını yavaşca hareket ettirerek beni çağırıyor. Gülümsüyorum ve yaklaşıyorum. Araya birileri girer gibi sanki bana bineceklermiş gibi oluyor. Eliyle, kaşlarıyla "Hayır,hayır onlar değil ben" diyor. İyice yaklaştığımda arkadaşlarıyla vedalaşıyor ve bisikletime atlıyor.

Hava soğuk, üstüne hiçbirşey almadan dışarı çıkmış akıllı kızımız.Yolda giderken sürekli "fena halde donuyorum!" diyor ( Aslında daha küfürlü başka bir yolla söylüyorda siz böyle sanın :D) Baktım bir kaç kere tekrarlıyor 5. caddeye geldiğimizde "Bir teklifim var! Bu soğukta biraz olsun sana iyi gelebilecek bir öneri, kabul eder misin bilmiyorum..." ," Kabul!" diyor. Üstümdeki siyah polar ceketi yavaşca çıkarıp ona veriyorum. Giyiyor. "Ben nasıl olsa pedalladığım için sıcak basıyor, sen giy bari ". "Ooo, çok teşekkür ederim..."

Yol boyunca telefonda sevgilisiyle konuşuyor. Aslında benim görevim de onu sevgilisine kavuşturmak. 3. caddede bir yerlerde buluyoruz onu. "Bu kadın tam bir baş belası,nasıl dayandın ona" diyor." Valla bilmem gayet iyi birine benziyor" diyorum. Yine " Ooo, çok sağol, yaşa sen!" derken sarılıp öpüyor yanaklarımdan. Töbe yarabii diyip ayrılıyorum... :)

****************************************************************************

Öğlen şovları dağılmış tırım tırım müşteri arıyorum. 2 yaşlı kadın köşe başında beni çeviriyor. Pensilvania station a gideceğiz diyorlar. Eyvallah diyorum. Kadınlar o kadar çatlak ve matrak ki, daha biner binmez kahkahalar New York sokaklarını inletmeye başlıyor. Biner binmez, "Biz fotoğraf çektirmek istiyoruz, makinemiz yok!" diyip kaldırımdan geçen insanlara " Biri bizim fotoğrafımızı çeksin!" diye bağırmaya başlıyorlar :D.

Sohbet muhabbet kahkaha gırla gidiyor yolda. Artık yaklaşmışken buz gibi soğuk havada pedallamanın etkisiyle terlediğimi ima ederek " Hava ne kadar sıcak öyle değil mi?" diyorum. Gülerek şu cevabı veriyor." 2 tane çıtır, güzel mi güzel bayan aldın ondandır o" diyor ve kahkahalara devam ediyorlar :).

Neyse sağ salim bunları istasyona getirdiğimde parayı uzatıyor. Ancak kadın çatlak. "Thank youu so muchh" derken elini enseme atıyor ve başlıyor gene yanaklardan öpmeye. Ben gene şaşkın şaşkın sırıtarak "You're welcome" diyip öylece kalıyorum :D. New York'da bol şanslar diyip uzaklaşıyorlar...

16 Ekim 2008 Perşembe

Yeni heyecanlar :)

Bu sıralar herşeye başvurma çılgınlığı yaşıyoruz evde. İyice coştuk. Ben, Ömer ve Faruk at lisansına başvurduk. Enes ve Musti ise yiyecek içecek lisansına başvurdu.



Ayrıca ehliyetlerdeki son durumumuz ise sonunda sınavı geçtik ve Learner Permit ( öğrenme izni) i aldık. Burada ehliyet alırken ilk geçtiğniz sınavdan sonra öğrenmeniz amacıyla bu belge sayesinde yerel bölgelerde araba kullanmaya, öğrenmeye başlayabiliyorsunuz. Ancak otoyola çıkmak yasak...

Eğer şu lisansları alabilirsek belki bisiklet işini bırakıp daha karlı olan at sürücülüğü veya yemek işine girebiliriz.

13 Ekim 2008 Pazartesi

İlk sınav...

Ve ara sınav günü gelip çattı. Hep diyrdum ya acaba yazıda nasıl olacağım? Sınavlarda ne halt yiyeceğim? İşte gördük.

Principals of business dersinden ara sınav olduk dün. Pazar günleri olan bu dersten saatinden ve gününden dolayı nefret etmeye başladım. Cumartesi geç saatlere kadar çalıştıktan sonra 3-4 saat uyuyup pazar sabahın 7 sinde kalkıp 9 daki derse gitmek resmen işkence. Derste göz kapaklarımı açık tutmak için yoğun çaba sarfediyorum ama nafile :)

Bu seferde aynı tarife oldu. Zar zor uyumamaya çalışırken önce bir güzel ders yaptık ve dersin ardından da ara sınav olduk. Aslında beklediğimden kolay oldu. 22 sorunun 14 tanesi çoktan seçmeli olarak geldi. Geri kalanı boşluk doldurma ve klasikti. Asıl beni dumur eden şu cümle ile başlayan sorulardı...

"Bugünkü dersimizde gördüğümüz..."

İyide anacım ben o sıralarda hayal alemindeydim sen ne anlattın ki? :D

Anlayacağınız 3 soru sınavdan önceki işlediğimiz konudan geldi ve ben o sıra ayakta uyuyordum :D Sallama falan filan yaptık gene birşeyler elbette ama bilmiyorum bakalım ne olacak :D

Napayım yani madonna nın son performansı da kaçmazdı yani. Madonna'yı öyle yakından göremedim belki ama gelişi bile yetti bana :) Madonna'nın gelişi banada yaklaşık 350$ kazandırdı sağolsun.

Sen hep gel Madonna ! Görmesekte, duymasakta, tanışmasakta sen bizim Madonna'mızsın :)

12 Ekim 2008 Pazar

Internetsizlik...

Merhaba dostlar;

Blog'a kisa bir ara vermek zorunda kaldim cunku evimizdeki internet isim degisikligi yuzunden kesildi :( (ve hala yok). Pazartesi gunu acilmasini umut ediyoruz. Tabii bu sure icinde sizlere yazamamis oldum...

Aslinda biliyorsunuz en zor gunlerim cuma-cumartesi-pazar. Genelde cumartesiyi pazara baglayacan gece 4 saat uyuyorum. Cuma- cumartesi arasi ise 6-7 uyuyabiliyorum. Dolayisiyla bilgisayara bakmaya pek hevesli olmuyorum veya yazacak halim olmuyor :)

Bu hafta yine Turk seferlerine devam ettim. Times"in kenarinda kotu gecmis bir gunun bitmesini umutsuzca beklerken bir cift yaklasti ve ingilizce ne kadar diye sordu. Elbette ben saf anlamadim gene bunlarin turk oldugunu :D. Sohbet bir sure gittikten sonra bizde Turk'uz oglum dedi :). Keyifli bir Times turu oldu. Bol sohbet ve eglence vardi. Sohbet sirasinda ogrendim ki Jolly Tour fahri baskanini tasiyormusum pedicabimde. Isleri ogullarina devretmis kendi de esi ile birlikte yillarin yorgunlugunu uzerinden atmaya calisiyor besbelli.

Israrla benden mezun oldugumda onu aramami istedi. Bana her turlu konuda yardimci olacagini, bilgisayar uzerine insan ihtiyaci oldugunu soyledi. Bende cok tesekkur ettim tabii ki. Aklimda olacaklarini, Turkiye'ye donunce arayacagimi soyledim. 30$ lik tura 50$ verdiler sagolsunlar. Ulkemi ve insanimi bu yuzden seviyorum. Biz tum milletlerden daha yardim sever, daha anlayisli ve daha zengin gonulluyuz. Birlik beraberligimizi o an tanissak bile gosteriyoruz. Bence her Turk, Turk oldugu icin gurur duymali Allah'a sukretmeli...

8 Ekim 2008 Çarşamba

İlklere devam...

Tarih yazmaya devam...

Hani zırt pırt diyordum ya, yine polis muhabbeti, yine ticket... Sonunda cezaların günü geldi çattı.

Dün hayatımda ilk kez bir mahkemeye girdim. Girdim ve üstelik sanık olarak. Hayatımda ilk kez yargılandım. Hoş ağzımı bile açmadım, herşey avukat halletti ama yine de sanıktık işte orda. Hiç sebepsiz, yersiz, yaşadık işte o duyguları. Hırsızlar ile , saldırganlar ile , kapkaçcılar ile aynı ortamı paylaştık maalesef.

Burada her türlü ceza olayını yerel mahkemelere gönderiyorlar. Onlar duruma bakıp cezayı onaylıyor veya kaldırıyor. Bende çıktım hakimin karşısına. Karşımda hakim, onun önünde 3 numara göbekli, kolları yana açık, pos bıyıklı, artist mi artist bir polis, yanımda avukat...

Avukat, "Bu pedicab sürücüsü work and travel ile geldi" falan filan dedi. Hakim de "Haa öyle mi, tamam" dedi. Bir baktım 30 saniye sonra geri inmişim."Dismissed" dedi. Yani iptal oldu bizim ceza anlayacağız. Bir yarım saat kadar oturttular orda beni. Sonra saldılar...

********************************************************************

Bir diğer ilk de iş başında yaşandı. Her akşam olduğu gibi Broadway şovlarının önüne pustuk. Mama mia dan müşteri almayı beklerken Jersey Boys'dan double çıktı. İki tane çatlak çift atladı gidiyoruz. İstkamet Rockefeller Center. Ekip çatlak oluna eğlence de gırla oluyor tabii ki. Bizde havaya giriyoruz, hareketler falan yapıyoruz bunları brz bağırtıyoruz. Ancak ne kadar dikkatli olursanız olun, eğer yorgun ve uykusuz iseniz kaza sizi elbet buluyor.

Kırmızı ışıkta durmuş yeşilin yanmasını bekliyor bir yandan da gülüşüyorduk. Neyse ışık yeşil oldu aralardan ilerlemeye başladık. Önümdeki limuzin ana caddeye çıkmak için sağa kırdı ancak pat diye duruverdi çünkü yayalar bir anda karşıdan karşıya geçmeye başladı ve onlara yol vermek zorunda kaldı. O anda bende direksiyonu kırmama rağmen durumu kurtaramadım ve sağ lastik tarafından limuzinin arkaya bir güzel gömdüm :D. Bir çatırtı gürültü koptu. Herkes bize bakıyor tabii. Dedim çamurluğu falan bıraktık herhalde :D. Kısa süreli bir şok anı oldu. Müşteriler korkmak yerine işi gırgıra sardı. Benimle, limuzinle, kendileriyle yol boyunca dalga geçtiler :).

Onları bıraktıktan sonra içimden keşke almasaydım da bu olay da olmasaydı dedim. Kenarda bir yere çektim ve hasar durumuna bir baktım. Çamurluk iki yerden kırılmış ancak öyle göze çarpan büyük bir hasar yok. Neyse, olacağı varmış oldu...

*******************************************************************

Son bir kaç gündür blog ile ilgilenemediğim için kusura bakmayın. Hafta sonları benim en zorlu günlerim. Cumartesi tam gün çalıştıktan sonra geç saatlerde yatıp pazar sabahı derse, sonra da yeniden işe çıkıyorum. Normalde pazartesi günleri çalışmazdım ama bu pazartesi ve salı Madonna'nın konseri vardı.

Pazartesi akşamı işler iyiydi. Bir konserden kaliteli müşteri çıkıyorsa eğer 3 ride alabiliyorum, inanılmaz bir performans sergileyerek. İlk müşterimi W hotel e götürdüm. Çok şık iki kadındı. Sırf eğlencesine bindiler. Yolda biraz salladım biraz muhabbet ettik.Zaman o kadar kıymetli ki otelin sokağına tersten girdim.25$ a anlaşmıştık 50$ alıp devam ettik.

Hemen konser alanına geri döndüm elbette. Bir baktım tüm pedicabler temizlenmiş herkes almış. Biraz yanaştım hop iki kadın daha durdurdu. Topuklu ayakkabılardan olsa gerek 2 blok için 20$ vermek durumunda kaldılar bana :D. Hoop bir daha konser alanına döndüm. Ancak artık kalabalık iyice dağılmıştı. 3. ride ı alamayacağım galiba derken arka tarafta iki tane İtalyan uzun süren pazarlıklardan sonra 15$ a binmeye razı oldu. Hadi dedim son ride da böyle olsun. Bu daha bir keyif sürüşü oldu. Ne de olsa sondu. O kadar çok eğlendik ki anlatmaya kelimeler yetmez. İlk bindiklerinde üst tenteyi kapatabilir misin dedi. Arka tarafa geçtim kapatırken bir baktım bisiklet gidiyor. Adam atlamış seleye pedallamaya başladı gidiyor :D. Arkadan zor tuttum adamı :D. Çocuk meğer Londra da kullanmış bunlrdan daha önce. Geç dedi arkaya :D. Oturdum valla bende :D Sokağın sonuna kadar bağıra çağıra yol aldık. Sonra ben devraldım tabii. Başladık arabalar içinden slalomlara, çığlıklara. Yol boyunca fotoğraf çektik, video çektik güldük eğlendik. Mariott otele geldik. Birlikte fotoğraf çekindik. Sıra ödemeye geldi. Bana "Bu bisikletin kirası ne kadar" diye sordu. Dedim "Haftalık 200$ a kiralanıyor". "O zaman al sana kiranın yarısı" dedi 100$ ı uzattı. Ben şoklarda tabii. Teşekkürler falan ard arda. Telefon numaramı istediler, belki tekrar bineriz diye, verdim. Vedalaştık...

Böyle anlardan sonra tekrardan bisiklet üzerinde yol almaya başladığımda, yüzümdeki gülümsemeyi fark ettiğimde hayata, insanlara daha çok şaşıyorum. Binbir çeşit insan taşıyoruz her gün, her ay. Hayatı insanları, farklı tipleri, ruhları, davranışları yaşıyoruz. Bakışımızı genişletiyoruz. Dünyayı tanıyoruz...Ve anlatıyoruz elbette. Çünkü öğrenmek bazen bir hiçtir, onu paylaşmıyorsan... Ben elimden geldiğince paylaşıyorum ve paylaşmaya devam edeceğim. Öğrendiğim kadarıyla, anladığım kadarıyla...

2 Ekim 2008 Perşembe

Bir tatil günü...

Geçen Pazartesi bizim diğer musti ile aldık bisikletleri attık kendimizi yollara. Amaç biraz stress atmak, buraları biraz daha tanımak, biraz olsun nefes almak...

Brooklyn'nin doğusuna doğru uzandık öylece. Kocaman bir park çıktı karşımıza. Park Central Park kadar güzeldi bence.



Eh mekan büyük olunca rahat rahat bisiklet yolları da yapmışlar her yere. Ne güzel yollar baksanıza...



Bisiklet yolunda dolaşırken parkın kenarında bir oyun parkı dikkatimizi çekti. Hemen daldık tabii ki :) Ancak o da ne! Bir yılan çıktı geldi yerin içinden zor durdurdum valla :D



Manhattan'ın betonlarından sıyrılıp biraz olsun yeşillik içinde kaybolmak güzel...



Ve işte dede ve ben. Ne zamandır sizi tanıştırmak istiyordum ama bugüne kısmetmiş. İşte ilk geldiğim günlerden beri işe gidip gelmekte kullandığım bisikletim: dede. Kendisi 1990 lı yıllardan kalma yorgun bir savaşçı :D. Geçen gün üstüne iki kişi bindiğimizden dayanamadı arka lastiği gümledi. Şimdi garajda yatıyor ama en kısa zamanda sahalara geri dönecek :D