15 Kasım 2009 Pazar

Hoşi Moş :)

Hafif yağmurun serpiştirdiği insanların ordan oraya koşuşturduğu yoğun,hareketli bir Manhattan gecesi...

Zaman zaman çiseleyen ve kesilen yağmur eşliğinde çalışmaya devam ediyorum. Günlerden cuma olduğundan işlerim fena gitmiyor. Gece saat 10 ve cebimde 100 dolar cıvarı bir para birikmiş durumda.6. caddeden yukarı çıkıyorum. Yolda yol çalışması var. 4 şeritlik yol ikiye düşmüş trafik ağır ilerliyor, bende aralardan yolumu bulmaya çalışıyorum. Yol kenarındaki insanları umutsuzca pedicabime davet etmeye çalışırken arkadan bir japon gelip bisikletimi tutuyor. Hemen yanında bir adam ve bir kadın daha eleman bitiyor. Önce ikisi biniyor ve tek tük ingilizcesi ile kadın otelin adını söylüyor. Baktım 3.sü yer yok bana galiba diye mahsun mahsun bakıyor. Dedim atla ya sorun değil! Altı üstü çelimsiz bir japonsun ya :)



Aldım götürdüm bunları otellerine. Beni bırakmadılar. 10 dk bekle yine geleceğiz dediler. İyi valla dedim. Böyle çalışmayı seviyorum. Paralar hazır geliyor :) Neyse, kadın gitti yukarı iki ingilizce bilmeyen sap kaldı yanımda. Bisikleti inceleyip durdular. bir ara en çelimsizi binmeye falan kalktı izin vermedim :)

Kadın üzerini değiştirmiş olarak geldi ve Manhattan'ın en pahalı yerlerinden biri olan Carnigie hall a gideceğiz dedi. Kısa sürede ulaştırdım onları. Vardığımızda 10 kişilik bir japon grubu karşıladı bizi gülerek :) Aralarından biri bizde istiyoruz dedi döndüğümüzde bize 4 pedicab getir al bizi götür dedi. Aha dedim bu gece iyiyiz valla :D.



Hemen şovların önüne gittim. Yaklaşık 18 tane pedicabci dizilmiş şovun dağılmasını bekliyordu :) Aralarından iki kişi seçtim. Üçüncüsü ev arkadaşım adaşım mustafa idi elbette. Onu arayıp saat 12 de geleceği yeri söyledim. Şovlar bittikten sonra 12 ye doğru mekana geldik ve beklemeye başladık.Bekle Allah bekle kimse çıkmadı. En sonunda en çelimsizi geldi kapıya biraz daha sabır dedi geliyoruz! Napalım dedim topu topu bir tur alıcaz ama o kadar beklemişken beklemek lazım...

Saat 1.5 a doğru çıktılar. 4 bisiklete doldurduk bunları :) "Eee" dedim "Nereye gideceksiniz?" Demez mi 5 sokak aşağıdaki striptiz kulübe gideceğiz. Öh dedim içimden o kadar saat bunun için mi bekledik. Neyse götürdük bunlar bizi bırakmadı. Bekleyin çıkacağız ve yine sizi alacağız dedi.

Kulübün önüne 4 bisikletli çektik bisikletleri başladık muhabbete :D. Arada sırada çelimsiz olan dışarı çıkıp sigara molası veriyor, kadın da sarmaş dolaş ona eşlik ediyordu. Elbette hepimiz striptiz kulüpte içeride kadın napıyor diye düşünüyorduk :D. Düşünürken adam bize 40 dolar attı yemek yememiz için. Elbette biz yemek falan yemedik 40 doları bölüştük cebe indirdik üstelik ayıp olmasın diye köşeyi dönüp sohbete orda devam ettik :D Sohbet ederken tipsiz bir zenci yaklaştı ve kadın isteyip istemediğimizi sordu :D. Diğer arkadaş gırgırına muhabbeti devam ettirdi, kimler var elinde dedi. Ne istersen abi dedi, Rus, Ukranyalı, Dominikli, Afrikalı homoseksüel bile var dedi :D. Koptuk orda zaten. 1 saati 130 dolar dedi herşey dahil :D. Biz tabi yol verdik adama gönderdik muhabbete devam ettik. Baktık bir süre sonra gene geldi :D 100 dolara düştü 5 dk sonra gene geldi 70 e düştü. Biraz daha beklesek bedavaya indirecekti herhalde :D



Elbette biz işimize döndük. Adamlar gece 4 gibi(!) çıktılar. Artık kulüp kapanıyordu ondan yani yoksa sıkıldıklarından değil :D. Hepsi içmiş tabi biraz, hafif kaymış gözler belli. İçinden biri demez mi biz özgürlük heykeline gitmek istiyoruz diye! 4 pedicabci birbirimize baktık. Çünkü bu yapılabilecek en uzun yollardan biriydi. Taa downtown nunda aşağında deniz kıyısına kadar inecektik. İsmail Abi gidelim anasını satim dedi doluşturduk bunları başladık sürmeye :D.

Times Square'in ortasındayız. Saat 4.5. 3-5 polisten başka kimse yok ama sokağın ortasında 4 pedicabci :D. Times Square in hiç alışık olmadığı bir manzara :D. Yollar bomboş istediğimiz gibi sürüyoruz. Arada sırada kırmızı ışıklarda birbirimizin etrafında daireler çiziyoruz, birbirimizin üstüne doğru sürüyoruz, onlarda çığlıkları ile kahkahaları ile bize eşlik ediyorlar :)

Yaklaşık 45 dakika sonra varıyoruz özgürlüğe. Çelimsiz herif ile kadın bisikletten inmiyorlar bile. Fotoğraf bile çekmediler. 5 dk sonra hadi dönelim yeter dediler. Hey allah'ım dedim ya bunun için mi geldik onca yolu :)

Şansa bak ki ben patron ve metresini almışım. diğerleri onun şirketindeki çalışanlarmış. Bunların helikopter gezileri ayarlayan bir firması varmış japonya da ve buraya tatile gelmişler. Patronda ingilizce sıfır. Kadın söylüyor herşeyi ve kadın neredeyse hepimize yavşıyordu :) Bizim ise bir tepkimiz olmuyordu çünkü patronun yanındaki kadın yani sonuçta :D henüz paramızı almadık adamı dellendirmenin bir anlamı yoktu yani :D



Neyse dönüşe başladık. Sahil kenarındaki bisiklet yolundan dönelim dedik. Hepimiz hem fikirdik çünkü o yol dümdüzdü ve trafik ışığı yoktu. Ancak İsmail abi tüm ısrarlara rağmen bizi bisiklet yolunda erken sokunca olan oldu :D. Bir süre sonra karşımıza yolun ortasına dikilmiş direkler çıktı ve pedicabler bu direklerin arasından geçmedi :D. Ben bir teknik kullanarak birinden geçtim ancak onlar geçemedi :D. Arkamı döndüm baktım ki tüm müşteriler pedicabten inmiş 90 kiloluk pedicabi müşterilerle kucaklamışlar direklerin üstünden atlatıyorlar :D. Beni aldı bir gülme :D..

Sen misin gülen az gittik bir direk dizisi daha çıktı karşımıza ve bu sefer bende geçemedim :D. Patron ve metresi indi kucakladık pedicabi birlikte atlattık direğin üstünden :D. Çok komik bir andı :D

Saat artık 6 cıvarıydı. Diğer elemanların pili bitmiş yavaş yavaş geliyorlardı. Adamlarında pek hali kalmamıştı zaten hepsi bisikletin üzerinde kafalar sağa sola yatık sızmışlardı :D. Biz ise gün ağırırken hala pedal çeviriyorduk. Sonunda saat 7 gibi otele vardık. Ve beklenen an :D : How much? :D

İsmail abi hemen çıkarttı fiş makbuzunu ve 1350 dolarlık bir fiş kesti :D. Adam bunu görünce şok oldu tabi :D. Çok fazla falan filan dedi biz bunu ödeyemediz falan dedi. Diğerleride bu sırada ceplerinde ne kadar para varsa çıkarttılar :D. Patron 300 dolar attı, yanındaki kadın 500 dolar cıvarı attı. Diğerlerinden pek birşey çıkmadı ve toplamda 900 küsür dolar çıktı ancak... Napalım bunada şükür diyerekten ayrıldık yanlarından :) Çok uzun bir geceydi bizim için ama çok eğlendik onlarla doğrusu. Hiç çalışıyor gibi değildik. Güldük, muhabbet ettik, eğlendik. Bir maceraydı bizim için. Dönüşte garajda yattık :D Ertesi gün dolu ceple eve giderken ki gülümseme tüm yorgunluğu almıştı doğrusu...

5 Kasım 2009 Perşembe

Bir cadılar bayramı daha...

Merhaba dostlarım. Hayat umduğumuz gibi gitmiyor her zaman. Demiştim ki, artık kendime ve hayata daha çok vaktim olacak ancak öyle olmadı. Şu sıralar bisikletimi sattığımdan bisiklet garajında kendime iş edindim. Garajı sabahları ben açıyorum ve bisiklet tamiri gelirse yapıyorum. Şu sıralar pedicab için regulation geldiği için herkes tamir peşinde. Elbette regulation hakkında da bilgileri vereceğim. Elbette vakit bulabilirsem. Ancak artık birikmiş hikayeleri sıralamanın vakti geldi. En güncelinden başlayalım...

Geçen hafta sonu bir cadılar bayramını daha geride bıraktık. Sağolsun meteoroloji o gece yağmur yağacak diye bas bas bağırdığı için geçen seneki kalabalığın yarısı bile yoktu diyebilirim. Elbette krizin şuyun buyunda etkisi var tabii ancak bu kadar olmamalıydı.



O gün yine garajı açmıştım ve garajın biiskletleri oldukça yoruyordu beni. Lastik tamiri şu bu hem vakit alıyor hemde yoruyordu. Üstelik daha akşama çıkacağım bisikletim hazır değildi. Garajda uygun bir bisiklet ayarlamak vakit aldı biraz. Aynı benim bisikletin ayarında bir bisiklet hazırladım ancak yağmurdan korunmak için örtüsü yoktu. Aslında vardı da fermuarları bozuktu, uymuyordu.

Öyle başladım işe. Henüz yağmur falan yoktu, hoş tüm gece boyunca çiselemenin ötesine geçmedi ya! Neyse...



Şovlardan ordan burdan topladım biraz. Çok abartmıyor gücümü akşama saklamaya çalışıyordum. Ünlü restorant tavern on the green e bir yorcu götürmüştüm. Baktım bi yarın ki maratonda yarışacaklar için eğlence düzenlemişler ve konser bitmiş çıkıyorlar. Hoş benim gözüm çıkanlarda değil çıkışta eşantiyon dağıttıkları dondurmadaydı. Çıkanlar sırayla bir bir alıyorlardı. E bende bakacak değildim herhalde aradan kaynağımı yapım ve bir tane kaptım :D. Dondurmayı afiyetle yerken iki fransız yaklaştı ve otele gitmek istedi. Dondurmayı bitirmem konusunda ısrar ettiler. Onlarda yiyordu bir yandan. Hem yiyip hem ayak üstü sohbet ediyorduk :) Güzel bir gezinin sonunda arada bir havaii fişek gösterisine de şahit olarak onları otellerine bıraktım.

Biraz daha Times meydanında oyalandıktan sonra akşam şovları da geçince artık downtown a asıl işe başlamanın vaktinin geldiğini düşündüm ve saldım aşağı. Karşılaştığım manzara geçen yılkinden oldukça sönüktü. Geçen yıl tüm trafik kitlenmişken bu sene rahat akıyordu en azından. Öyle aman aman bir insan kalabalığıda yoktu. Kısa bir kaç müşteri alarak başladım. Artık herkes akıllanmış baştan fiyatlar soruluyor :)



Gecenin en güzel turunu anlatakmak istiyorum sadece. Saat gecenin 4ü. 3. caddede müşteri kapmaya çalışırken 3 tane yarı çıplak kafası, peruklu manyak yanıma yaklaşıp 34. sokağa kaça gidersin dedi. 30-40 falan birşeyler verirsiniz dedim atladılar. Çok neşeli ve kıpır kıpır bir üçlüydü. Trafiğin tıkandığı yerlerde hep bir ağızdan korna taklidi yapıp bana yolu açıyorlardı :). Arta kalan zamanlarda da biz senin radyon olacağız diyip sürekli şarkı söylüyorlardı. "Yellow submarine" adlı şarkıyla başladık. Sözleri kolaydı. İkinci tekrarda bende eşlik etmeye başladım. Tabii yoldan gelip geçenler rahat durur mu? Her yavaşladığımız yerde başka birisi ile düet yaptık. İkinci şarkımız "Everything my heart desires" oldu. Yine bir kırmızı ışıkta durmuşken taksi bekleyen güzel bir kız ile düete girdik bu sefer. 4 hıyar kıza ilan-ı aşk eder gibi söylüyorduk şarkıyı ve kız da aralarda yanıt gibi şarkıya eşlik ediyordu. Başka bir kırmızı ışıkta ise 3 kafadar yolun kenarında binanın kapısının önüne oturmuş 4 kıza takıldı. İstek alıyoruz ne dinlemek istersiniz diye sordu beyaz bonus kafalı. Kızlar kendi aralarında gülüşerek düşündüler ve "Wonderwall" dediler. Hep bir ağızdan söylemeye başladık." Today is gonna be day that they're gonna throw it back to you..." :)



Yokuşun sonlarına geldiğimizde artık ben bitmiş bir halde kenara yanaşırken onlarda şarkılarını güzel bir şekilde sona erdirdiler. Teşekkür ettiler bende gülümseyerek yine beklerim dedim :) Güzel ve neşeli bir yolculuktu...