29 Mayıs 2009 Cuma

Highbridge Park dağ bisikleti yarışı

İnternetten buradaki dağ bisikleti aktiviteleri hakkında bilgi edinmeye çalışırken daha önceden kayıt olduğum www.nycmtb.com adlı sitede manhattan içinde yapılacak bir yarışın ilanına rastladım. Yarış tarihine baktım hemen. Tarih ertesi günü gösteriyordu. Gözlerim açıldı tabi bir anda :) Bu kadar yakınımda bir dağ bisikleti yarışı olacaktı ve ben buna katılmayacaktım öyle mi? Elbette hayır :)

Aksi gibi o gece Manhattan'dan Brooklyn'e eve bisikletle gayet yüksek bir tempoda yine geliş rekorumu geliştirerek ( 51 dk ) gelmiştim. Yani bir miktar yorgundum.



Ertesi gün normal bir seyir içinde çalışmaya başladım. Çünkü yarış akşam 7 de başlayacaktı. Adamlar çok güzel bir seri başlatmış. Perşembe akşamları dağ bisikleti serisi. Sadece perşembe akşamları saat 7 de yapılacak olan 5-6 yarışlık bir seri bu. İnsanlar çalışıyor olsalar bile işten çıktıktan sonra 30-40 dakika gibi çok yıpratıcı olmayan bir süre içerisinde yarış heyecanını yaşayacaklar.

2 saat pedicab de çalışıp 30-40 dolar para kazandıktan sonra işi bırakıp bisikletimi alıp metroya atladım. Taaa uptown da bir yerlere 191. sokak cıvarında bir yerdeki parka gittim. Aksi gibi local giden tren o durakta duruyor sadece 50. sokaktan 190 a yarım saatte ancak çıktım.

İneceğim istasyona geldiğimde yarışa yalnızca 5 dakika vardı ve ben istasyondan çıkış merdivenlerinin en uzağında bir yerde inmiştim. Vakit kaybetmemek adına atladım bisiklete ve başladım istasyonda hızla merdivenlere doğru sürmeye :D. 10 saniye geçmedi ki bir polis gözleri fal taşı gibi açılmış olarak önüme atladı ve o an polis ile birlikte içimden tekrarladım : " kimliğini ver "

Anlayacağınız istasyonda bisiklet sürmek yasak olduğundan ceza yiyorum :) Üstelik yarışa 5 dakika var... Yetişelim derken geç kalacağız. Verdim direk kimliği ve ceza kağıdındaki tüm boşlukları daha o söylemeden söyledim. İçimden yaz biran önce de bırak gideyim yetişeyim bu yarışa diyordum o da inadına yavaştan alıyordu...

Neyse yedik cezayı yapacak birşey yok. Allahtan yarışın başlangıç noktası istasyona yakınmışta hemen gittim son anda yetiştim. İşte şimdi hiç bilmediğim bir parkta, hiç bilmediğim bir parkurda yarışmak üzere start çizgisindeyim...

Alıştım artık diyebilirim gözü kara yarışmaya. Kalifornya'da da öyle olmuştu. Pek bir umudum da yoktu zaten en arkada masum masum duruyordum :D. Derken startı verdi bizimki. Başladık asfalt yoldan tırmanmaya. Orta halli diklikte orta uzunlukta bir yokuştu. Baktım kimsenin gitmeye niyeti yok ayağa kalktım başladım yüklenmeye. en tepeye geldiğimde bir de baktım ki en öndeyim!



Bu moral ve heyecan getirdi tabi :D. Ancak bir anda kendimi garip hissettim. Yalnızdım ve önüme ne çıkacağını ve nereye gideceğimi bilmiyordum. Asfalt bitti ve arazi başladı. Bir anda saçma sapan dizilmiş olan kayalar ve ağaç kökleri beni karşıladı. Şaşırdım. Hayt huyt diyene kadar pat kıvırcık yerlerde :D .

Yarış sonunda birinci olacak olan eleman yetişti tabi geldi geçti ben kendimi toparlayana kadar. Adam parkuru adı gibi biliyor tabii. Derken ikinci ve üçüncüye de yakalandık tabi. Bu noktadan sonra birinci uçtu gitti göremedim bir daha ancak ikincilik için çok zevkli bir mücadele vardı :)

Parkur o kadar zevkliydi ki Manhattan'da böyle bir parkur olacağı aklıma bile gelmezdi. Dar patikalar, S çizen inişler, teknik inişler, tırmanışlar...

İlk tur acayip çekiştik 3 kişi. Bir arkadaki geçiyor bir ben geçiyorum derken S çizen bir patika da diğer ikisi birbirine girdi, diğerini yolun dışına taştı ağaca çarptı geri geldi tekrar ona çarptı derken ikisi de önüme kabak çiçeği gibi serildi :D Eee tabii banada geçmek kaldı. Bu noktadan sonra aşağı kadar indik ve ikinci tura girdik. Artık tabii nerede nasıl gideceğimi bildiğimden ilk turdaki kaybolmalarım, sağa dönecekken sola dönmelerim, tökezlemelerim tarihe karışmıştı. Arkadadakileri belli bir mesafede tutarak tam gaz tamamladım turu.

İkinci olduk :) Belki parkuru bilseydim birinci ile kapışabilirdim ama napalım buna da şükür. Sevinmem gerekir belki ama sevinemiyorum çünkü yarıştan sonra bisikletimi kenara koyduğumda bisikletin arka tarafında ters giden birşeylerin olduğunu fark ettim. Yakından baktığımda arka çeki borularının birinin ilk düşüşümde çatladığını gördüm. O an tabii tüm güzel hava karanlıklar içine döndü benim için. 2000 küsür dolarlık gövdeyi rezil rüsva ettim. Bir çaresine bakacağız artık yapacak birşey yok... Gidenle, ölene çare yok...



Tam da seviniyordum bol bol yarış olacak manhattan da diye. Elbet yine gireceğim bisikletim bu halde olsa bile ve buradan yine haberlerimi almaya devam edeceksiniz. Kıvırcık'ta bisiklet aşkı bitmez. Teker döndüğü sürece bizde seledeki yerimizi alırız her türlü :)

Görüşmek üzere...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kıvırcık'tan haberler

Uzun zaman oldu ki kendi hayatımdan ve yaşantımdan bahsetmedim. Biraz olsun ben neler yapıyorum anlatayım.

Kalifornya'dan geldikten 15 gün sonra taşındım. Eski evimizle aynı sokakta öbür köşe başında yeni bir evde oturuyorum artık. Sebebi sayımızın artık iyiden iyiye artmış olması. Bir kısmını bölmek gerekliydi :)

8770 sakini değiliz yani artık. Yeni evim diğerinin aksine giriş katında değil 2. katta. Üstelik pencerem kocaman bir ceviz ağacına bakıyor. Bu açıdan sevinçliyim. birazda olsa yeşil görmeye başadım. Evimiz diğerine göre daha sıcak bir ev. Yani demek istediğim biraz daha ev gibi ev. Koltuklarıyla mutfağıyla alışmış olduğum fotoğrafa daha yakın.



Ve okul... Şu günlerde tatildeyim :) Master'ın ikinci dönemi geçen hafta itibariyle bitmiş bulunuyor. Bitti ama beni de bitirdi yani. Son haftalar inanılmaz bir ödev trafiği ve final hazırlığı ile geçti. Neyseki bir kazaya uğramadan bu dönemi de kapattık.

Notlara gelirsek diğer dönem olduğu gibi A lar yok :) Bu dönemki profesörler inanılmaz sinir bozucu ders anlatıyorlardı ve en kullanılmayacak detayları öğrenmemizi istiyorlardı. Hal böyle olunca en zevkli olması gereken dersler en sıkıcı dersler oldu ve bende isteksiz yaptığım ödevlerden B aldım. Açıkcası çok da fazla umursamadım. Bu dönem, bitse de gitsek havasındaydım genelde. Ancak ingilizce iletişim dersi çok güzeldi. İngiliz bir kadının geldiği ders çok planı ve güzel gidiyordu. Her hafta bir ödev verdik. Sürekli iş yeri yazışmaları, cv hazırlama, işe başvurma, işe alma gibi konular üzerinde durduk, konuştuk.

Bu arada hayatımın ilk iş görüşmesi (en azından provası:)) ingilizce oldu. Bu derste son 3 hafta herkes sanki gerçekten bir işe başvuruyormuş gibi bir iş seçti, cv hazırladı ve sınıftan seçilmiş 3 kişinin önünde işe alınmaya çalıştı :D Şansıma sınıfın en baba elemanı da beni sorgulayanlar arasındaydı ( Kendisi ANSI yani amerikan standartlar enstitüsünde çalışıyor :))) . Bana kıl kıl sorular sordu ama bir şekilde üstesinden geldim :)

Hemen yaz dönemi için kayıt olduğumu da belirteyim. Yaz için 2 ders aldım. Haziran 20 - Temmuz 20 arasında yapılacak bu dersler için haftada 4 gün okula gideceğim. Bu ne demek oluyor? Geriye 3 dersim kaldı ve bu da demek oluyor ki Aralık 25 itibari ile master olayı da bitmiş oluyor :) Yolun yarısını devirdik. Umarım güç veren Allah gerisini de başarmayı nasip eder...

Sonrası mı? İçimden bir sebepten dolayı deli gibi dönmek geçiyor, hemen belki de şu anda. Ancak bilemiyorum bu durum biraz karışık. Ha bu arada kayıdımı yapan kişinin türk olduğunu ilk okula başladığım günlerde yazmıştım. Kayıdımı yenilerken yaz dönemi için sen bitirir bitirmez sana iş ayarlarız dedi. Üstelik bir arkadaşta geçen hafta eleman aranıyor ilgilenir misin diye mail attı. Bende ilgilenirim dedim ama daha cevap gelmedi. Fırsatlarda yavaş yavaş çıkmaya başladı aslında ama iyi bir fırsat çıkmadığı sürece yani bu fırsat kaçmaz denli bir fırsat çıkmadıkça döneceğim. Valla bilmiyorum bu okula başlarken de "Tek bir okula başvuracağım olursa olur olmazsa dönerim " demiştim ve kayıt yapan kişinin türk çıkması ve irfan abinin desteğine kadar o kadar denk gelmişti ki hayır demek aptallık olurdu. Bakalım... Kısmet...

Ve iş... İşler hala daha istenen düzeye gelmedi. Geçen hafta çok çalışmamın sonucu iyi kazandım ama normal bir yaz sezonu gibi değildi yine de. Çok fazla bisiklet var bu sene ve daha az turist var. Bence bir çok pedicabci garaj sahibine çalışacak bu sene. Bakalım neler olacak. Kurs borcum olan 3200 doları ödedim neyse ki ancak yaz dönemi için 3500 dolar çıktı şimdi başıma. Dilerim işler normal yaz düzeninde giderde boyunumuz bükülmez. Hali hazırda bulunan 1-2 pedicab hikayem daha var onları da sizlerle paylaşacağım. Sonrasında işin biraz yaşamsal kısmıne edebi bir giriş yapmak istiyorum :) Elbette vaktim olursa...

Görüşmek üzere...

24 Mayıs 2009 Pazar

Müşteri memnuniyeti :)

Broadway'deki bisiket yolundan aşağı doğru iniyorum. Bu yol genelde sakin olur çünkü pek alışveriş mağzası yoktur Macy's e kadar.

Broadway'in geçen yıl değiştirilen tasarımında bisiklet yolu ile araba yolu arasında insanların oturabilecekleri masa ve sandalyeler var. Yolun sonundaki en son masaya geldiğimde tam yeşil yandı basacağım diye sevinirken masadan biri bana el kaldırdı.

Şaşırdım çünkü genelde her mekanı yürüyerek gezen ucuzcuların mekanı olan bu masalardan daha önce hiç müşteri almamıştım :)



Kadın çok yorulmuş, dolaşmaktan artık tabanları acımış bir yere kıpırdanamıyor :) Ama diğer yandan gezmektende geri kalmıyor hanım :) bize bir tane daha lazım dedi. Neyse ki arkadan başka bir pedicab ci daha geliyordu. Kadın önce fiyatı sordu. Rockefeller Center'a gitmek istiyorlardı bisiklet başına 20 dolar dedim. Hepsi birbirlerinin yüzüne baktılar ve kadın ben gidiyorum diyince diğerleride ona uymak durumunda kaldı :) Kadın baya baskın anlaşılan grup içinde :)

Kadınları oturttum bir güzel. Kadının bavulunuda tam ben alacakken zenci ben yaparım diyip bir güzel yerleştirdi. Bende kadına dönüp "Uzat şöyle ayaklarını mis gibi, yaslan geriye ve tadını çıkart ohh..." dedim.

Yola çıktığımızda arkada konuşmalarına kulak misafiri olduğumda kadın kaç para olursa olsun buna değer diye söylüyordu. "Eğer zor durumdaysam ve kendimi bana bu iyi hissettiriyorsa, beni içinde bulunduğum durumdan kurtarıyorsa kaç para olduğunu kimin umrunda?" diyordu :)

Fiyat zencilerin içine oturmuş olacak ki " Sırf merakımdan soruyorum, taksi ne kadar tutardı?" diye sordu :). Bende biraz abartıp 10-15 falan dedim 3-5 dolar tutacak yola :D. Bari içi rahat olsun değil mi ama :)



Masadan kapıya teslim gezimiz Rockefeller Center'ın önünde son buldu. Bavulu indirirken zencinin neden atıldığını anladım. Kadınlarda inerken "Vay be ne kadar ağırmış 3 kişi taşıdığımı bilmiyordum. Bilseydim daha fazla şarj ederdim" dedim :) Gülüştüler, çok çok teşekkür ederek gökleri gelen Rockefeller Plaza'ya tıngır mıngır ilerlediler...

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Çığlık çığlığa Times turu :)

Akşam seansındayız. Şovlar henüz dağılmış ve bizler deli gibi müşteri kovalıyoruz. Elbette polisler başımıza bela, göz açtırmıyorlar. Şehirde bisiklet sayısı iyice artmış artık konvoy halinde gider vaziyetteyiz. Elbette boş pedicabler konvoyu :)

Şovlardan çıkanların dağılması ile birlite gece seansı bitiyor elbette. Şu sıralar kimse times da vakit harcamıyor. Şov müşterisi zaten şovundan sonra bir şekilde oteline gidip dinlenmeye çekiliyor.

Şovdan 1 müşteri alabilmiştim Times da son dakikalarımı harcıyordum artık. Broadway den aşağı doğru sallanırken ve her gözüme kestirdiğime yanaşıp binmeye teşvik ederken son denememin sonuç verdiğini görüyorum.



Teredütte kalan kadın belli ki hiç bir yere gitmecek olsa bile bu değişik icadı demek istiyor :) Nereye gitmek istersiniz diye sorduğumda aldığım yanıt "bilmiyoruz" oldu çünkü. Hemen bir Times Square turu önerdim ve fiyatını söyledim. Kadın bir çocuklara birde kocasına baktı onay alabilmek için ve sordu: " Hepimizi nasıl alacaksın bu şeyin üstüne?"

Hemen bir Broadway paketi yaptık tabi :) Usül, yordam belli. Koca kıçlar alta ufaklar üste :D. Pasta misali... :)

Elbette pedicab deki ilk deneyimleri. Çocuklar daha ilk pedal atışımdan itibaren kıkırdamalara ve bağrışmalara başladı :) Dedim içimden normaldir tabi daha yeni başladık. Ancak ilerleyen dakikalarda öyle olmadığını anladım :). Her köşe dönüşümde veya bir arabanın arasından geçtiğimde Broadway inliyordu resmen. Ufaklıklar çığlığı basıyor ardından da gülmeye başlıyorlardı. Elbette herkes gene bize bakıyor :)

Hay Allah'ım ya dedim ne var bunda bu kadar çığlık atılacak. Üstüne birde daha hızlı, daha hızlı diyorlar. Elbette onlara uyacak değilim. Diğerleri gibi bu akıma kapılıp ondan sonra çocukları broadway asfaltına hatıra olarak iki seksen yaymak istemiyorum :D.

Valla acayip gürültülü bir Times turu oldu :). Başladığımız noktaya geldiğimizde çocuklar hala daha hızlı demeye devam ediyordu. Dedim "bitti bitti hadi yallah" :)

Yine de güzel bir turdu ve bu aile fotoğraf makinemin hafızasında yer edinmeyi hak ediyordu :)

19 Mayıs 2009 Salı

Tur içinde tur :)

Rutin çalışma günlerinden biri. Akşam saatlerine doğru 5. caddeden aşağı doğru iniyorum. Bugün de pek iyi değil işler ama ufak tefek de olsa birşeyler kapmayı beceriyorum. Damlaya damlaya göl olur misali hiç bir kısmeti kaçırmadan pedallıyorum New York sokaklarında.

Şanslı olacağım ki yolun sağ tarafına geçtiğim an 3 tane genç kız beni durdurdu ve 4 blok ötedeki NBA Store a gitmek için bana fiyat sordu. Zaten ne hikmetse son zamanlarda ya çok yakına gidecek olanlar yada en uzağa gidecek olanlar buluyor beni hep. Bu kadar yakın mesafe için ne denilebilir ki...

"Kişi başı 5 dolar atın götüreyim sizi hadi" dedim. Şöyle bir birbirlerine baktılar. Hepsinin yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Binmek istedikleri bariz bir şekilde belli oluyordu. Çok direnmediler ve atladılar arkaya.

Şirin, incecik 3 kız kolayca sığdılar arkaya. Haliyle 3-5 dakikalık kısa bir yolculuktan sonra vardık NBA mağzasına. Elbette 3-5 dakikalık bir yolculuk olsa bile trafiğin içinde cambazlığımızı yaptık ve etkiledik müşterilerimizi. İnerken " Biz biraz dolaşıp çıkacağız, sonra bizi otelimize götürür müsün?" diye sordular. Ohh dedim tamam bir 20-25 daha kopar bunlardan derken otelinde 6 blok aşağıda olduğunu söyleyince biz gene fiyat kırmak zorunda kaldık tabii ki :). "Tamam" dedim. "Bekliyorum köşede".

Kısmet bu ya tüm gün müşteri peşinde koşan ama zar zor müşteri alan ben, köşeye geçerken bir zenci tarafından durduruluyorum. "Bana iki tane lazım" bul gidelim diyor ama ben mecburen pek oralı olamadım ve köşeye geçtim. Çünkü bir söz verdiysem eğer bu sözü ne olursa olsun tutmam gerekir diye düşünürüp hep. Eğer bunları alsam şimdi ve sonra kızlar çıksa beni burda bulamasa hissedeceklerini düşününce ve arkamdan konuştuklarını hissedince tüm moralim bozulacak gene biliyorum.

Şans bu ya tam o sırada adam ısrarla ikinci pedicabi yolun karşısından çevirmek suretiyle amacına ulaştı ve ikinciyi de getirdi yanıma. Hiiç fiyat sorma falan olmadan ikinciye times square e gideceklerini söylediler ve ilk ikisi atladılar arkasına. Sonrada diğer ikisi koşarak geldi ve benim bisiklete atladı.

Allah'ım sen affet diyerekten çıktık artık yola yapacak birşey yok. Turu aldığım kişide şehrin en azılı fiyat çakan türk ü oldu. Bu turun sonunda bu zencilerin yüz ifadesi kesinlikle değişecek eminim ama bakalım ne olacak :)

Diğer pedicabci de işini biliyor tabi bir an önce gidebilmek ve başka müşteri alabilmek amacıyla arabaların arasından slalom yaparak kırmızı ışıkları yeşil görerek bir çırpıda indik Times'a. Times her zaman ki kalabalığıyla karşıladı tabii bizi. Artık güneş batma kıvamına geliyordu ve ortam gittikçe güzelleşiyordu.

Aksi gibi Times'ın en uzak köşesine 42. sokak 8. cadde ye gittik. Orası olduğunu öğrenince acaba şu anda kızlar bana neler sayıyordur acaba diye geçti içimden :) Neyse bir restorantın önünde indirdik bunları. Ben elbette fiyat işini turunu alan kişiye bıraktım ve yüzleri seyre başladım :)

7 blok ve 2 cadde için bisiklet başı 30 dolar çektiğinde zenci dalga geçtiğini sanıp gülmeye başladı ama bizim elemanın ne kadar çetin olduğunu bilmiyordu daha :) çatır çatır aldı parayı. Haliyle bana da vermek durumunda kaldılar aynısını. Parayı elime uzatır uzatmaz kaptım ve ok gibi uzadım. Nereye mi? Elbette NBA store'a :)

Deli gibi bastım 3-5 dakika içinde geldim yeniden mağzanın önüne. Saatime baktım tam 20 dakika geçmiş. Off ya çok olmuş kesin gitmişlerdir artık beni mi bekleyecekler diyip 1-2 dakika soluklanayım dedim köşede. Tam artık yeniden işe dönmek üzere kalkmıştım ki kapıdan çıka geldiler :D

Sanki hiç birşey olmamış gibi "ooo, welcome back" diye karşıladım onları. Yeniden bindirdim şirin kızlarımı ve sohbet muhabbet otellerine bıraktım.

Şans işte yarım saat içinde 60 dolar kazanmış oldum. Heyecanlı bir trafikti :) Allah'a şükür ki bir turun içine başka bir turu sorunsuz örtüştürmek nasip oldu ve yeniden New York sokaklarına neşe ile tekrar döndüm :)

14 Mayıs 2009 Perşembe

Böyle müşteriye can kurban :)

California sonrası soluksuz iş başı yaptık. Havaların biraz daha düzelmesi ile birlikte artık dışarıda daha fazla vakit harcayabiliyoruz. Elbette bu da gelir artışı demek. Lakin hala daha turistler şehre gelmiş değil ki bu yıl oldukça kötü geçecek gibi görünüyor...

Herneyse, 5. caddeden aşağı doğru salmış gidiyorum. Öğle vakti, öyle iş miş yok. Soran dahi yok. Hani soran olsa fiyatı yerlere düşürüp yine alacam yani o derece. Nasıl olduysa adamın biri el etti. O heyecan ve sevinç ile birlikte adamın yanına yaklaştım. Artık kaçarı yok ne yapıp edip alacam bu adamı.

"Apple store" dedi. Eyvallah dedim sonrasına elbette klasik soruyu yapıştırdı : Ne kadar? 20 dolar dedim adamın gözleri fal taşı gibi açıldı :). Normalde olsa 30 dan aşağı denmez ama naparsın işte. Bana indirim yap dedi 15 e falan indik onuda beğenmedi illa tutturdu 10 diye. Hay Allah'ım nerden buluyorum bunları ben :)

Neyse aldık napalım iş iştir. Götürdük adamı Apple store'a. Yolda sohbet muhabbet. Sri Lanka'dan gelmiş 1 günlüğüne iş için. İş arası çocuklarına birşeyler alabilmek için mağzaları dolaşmak istemiş ama vakti yok pek. Neyse konuştuk baya geldik Apple'a dedi eğer beklersen ben burdan başka bir mağzaya daha gideceğim dedi iyi dedim oturalım bari biraz burda.

10 dakika sonra geldi :) Fiyatlar pahalı gelmiş :D. Neyse yeniden inmeye başladık 5. caddeden aşağı bu bi dondurma arabası gördü dur dedi. Şurdan bir dondurma alalım dedi. Ben istemem falan desem de bana da aldı. Çektik kenara başladık yemeye sohbetle birlikte. Fiyatı da konuşmadık yani hiç. Normalde böyle başlayan hizmetlerimde 100 dolar konuşur ama bakalım ne olacak :)

Neyse yeniden çıktık yola bu disney store'u gördü dur dedi 2dk durduk. Ufak bişey aldı geri çıktı devam ettik. Giderken bu seferde bir gyrocu gördü. Karnı açmış beyfendinin. Bana 53. sokaktaki ünlü gyrocuya gidelim dedi. Bende dedim bırak onu ya bir numarası yok onun bizim yediğimize gidelim dedim götürdüm bunu 50. sokağa. Orda da bir güzel oturduk gyro yedik :)

Sonra dedi son bir yere daha gidecem sonra beni otele bırakırsın dedi. İyi dedim kalk bakalım. 2 sokak arkadaki bir yere gittik sonra da 5 sokak ötedeki oteline gittik. Ve iş geldi para mevzusuna :). Normalde böyle bir tur için 100 den aşağı söylemem ama harekete 10 dolarla başlamışız ne yazık ki :) Yine de yüksek derdim de adamı sevdim o kadar yemek ısmarladı, dondurma aldı falan hadi 60 yeter dedim. Çıkarttı verdi, üstüne bir kaç dolarda tip verdi. İyi adamdı be :) Böyle müşteriye can kurban :)

6 Mayıs 2009 Çarşamba

California 4. gün

Ve geldik işte son güne. Artık rutinleşmiş olan sabah 15 km pedallama faslı oyun gibi geliyor :) Son gün ya nasılsa, artık küfür ederek değilde ıslık çalarak tırmanıyorum yokuşları erken bir vakitte.

Media Center'a gelip son kahvaltımızıda bir güzel yapıyoruz basın ailesi olarak. Sonra vuruyoruz yine kendimizi fuar alanına. Benim beklediğim Pazar günü herkesin buraya akın edecek olmasıydı. Ancak karşılaştığım ortam beni şaşırttı. Çünkü saat 12 olmasıyla birlikte festival alanında neredeyse adam kalmadı. Downhill yarışının saat 1 de bitmesinden sonra herkes dağıldı. Firmalar çadırlarını toplamaya başladı. Bende zaten çoğu önemli görüşmelerimi yaptığımdan sona kalan basit markaların çadırlarında fotoğraf çekerek geçirdim öğlen vaktini. Aslında buraya gelmeden önce daha büyük ve şaşalı bir fuar alanı bekliyordum bu bir gerçek ama beklediğim olmadı. 3 çember halinde dizilmiş olan kısa sürede gezilebilecek bir fuar alanı vardı. Firmaların neredeyse yarısı eski ürünlerini getirmiş hem satış yapıyor hem de alıcılarına bedava teknik destek veriyordu.



Hal böyle olunca bende çoğu yeniliği kapmış olaraktan birazda UCI yarışını takip etme eğilimine girdim. Önce SRAM çadırına uğrayıp sonunda sakinleşen tamir alanına uğradım ve biskiletimi kendilerine emanet ettim. Madem bedava destek hizmeti var bizde yararlanalım değil mi :D.

Yani anlayacağınız artık mikrofonum yok bisikletimde :D. Takım arkadaşlarım bunu anladılar elbette ama çoğunuz anlamadı elbette :). Taaa geçen yılın Alanya Kızılalan yarışında kayalık bir tırmanışta bisikletin direksiyonundaki amortisör ayar kolunu diz atıp kırmıştım ve o günden bu yana 1 yıldır bisikletimde öylece sallanıp duran kol artık tarih oldu :D. Kendisi 100 dolar olduğu için almaya yanaşmamıştım öyle kullanıyordum :D amma SRAM çadırı sağolsun tek soru sormadan çat diye değiştirip verdiler :) Bu festival en çok bisikletime yaradı vallahi.

Neyse :) yarışlara geri döndüm sonra en baba yarış olan Sauser'in katıldığı UCI yarışının finişinde pusuya yattım. Önce bayanlar geldi. Onların turu daha kısaydı tabii. Gelenlerle yapılan röportajlara ortak oldum ve fotoğraf çektim. Kısa bir süre sonra Sauser tüm ihtişamı ile finiş çizgisini geçti. Dünyaca ünlü bu sporcu ile yan yana olmak "how was the race" demek güzel bir duygu :). Tebrik ettik uğurladık :)

Sauser e amerika da yarışmak ile avrupada yarışmak arasındaki farkı sordu bir gazeteci. Cevap: Amerika da izleyiciden çok gazeteci vardır, Avrupa da ise gazeteciden çok izleyici :)





Hak vermemek elde değil çünkü son gün gerçekten bu yarışı izleyen bir Allah'ın kulu yoktu gazetecilerden başka. Herkes iniş yarışlarını ve akrobasi içeren yarışlara odaklanmış burda. Doğrusu ilginçti.

Bugünün bu kadar çabuk biteceğini düşünmüyordum açıkcası. 4 gibi çadırlar toplanmıştı bile. Bize de festival alanına veda etmek düştü. Otele doğru zorlu maratonun son sürüşünü sağ salim atlamanın keyfiyle birlikte mutlu bir sürüş gerçekleştirdim.

Otele geldiğimde benden mutlusu yoktu. Gidebilecek miyim, Sorun çıkacak mı? Becerebilecek miyim? derken sağ salim bitirdik işte. Elbette bir son her zaman yeni bir başlangıcın öncüsüdür. Şimdi bol bol haber yazma vaktiydi ve dönüşte beni birikmiş ödevler ve hazırlanması gereken sunumlar bekliyordu. Üstelik para kazanma derdi pedicab de 1 haftalık arayıda kapatmak gerekiyordu.

Hiç kolay olmadı doğrusu 10 gün boyunca şöyle koşturmadan rahat rahat oturamadım. İnanılmaz bir tempo vardı hayatımda. Hiç bir şeyi aksatmadan herşeyi başarıyla yapabilmek inanılmaz stressli ve yorucu oldu. Kendime şaşırdım biraz da. Yapabildiklerimi ve yapabileceklerimi görmek güzeldi.

Elbette bu işin birde dönüşü vardı. Hala yırtmam gereken bir 175 dolar vardı (uçak için bisiklet ücreti) :D. Havaalanına sırtımda dağcı çantası, direksiyonun bir tarafına asılı bir laptop, diğer tarafına çantalara sığmayan ayakkabı vs. direksiyonun üzerinde de kocaman bir bisiklet çantası ile geldiğimde herkes bana tip tip bakıyordu :D.




Arkada kuytu bir yere geçtim ve bisikleti en ufak parçalarına kadar ayırdım. Aynı taktiği uygulamam gerekiyordu. Ya bu alet o ufacık x-ray cihazından geçecekti yada ben 175 dolar bayılacaktım. Yarım saatlik bir uğraş sonrasına paketleme sürecine tanık olan otopark görevlisi gelip beni tebrik etti :D. Başarılı olmuş olacağım ki x-ray cihazı da paketime hayır demedi :)

Ve işte dönüyoruz... Elveda Pasific okyanusu. İlk hedef Arizona. 2 saatlik bir uçuş sonunda Arizona ya geldik. Çöl tabii heryer bir şey beklemiyordum zatende uçağın rötar yapmasınıda beklemiyordum. 3.5 saat havaalanında oturdum kaldım. E tabi boş duracak değildim çektim priz olan bir köşeye oturdum yere (çok kalabalıktı),açtım laptop u ordan da mtbtr için haber yapmaya devam ettim.

Onca rötardan sonra sonunda istikamet New York. 6 saatlik yolculuğa laptop dayanamad elbette. Bende napayım napayım derken alım elime kalemi başladım yazmaya. Yazdım da yazdım. Artık sona yaklaşırken bir anons geldi. New York da hava şartları iyi olmadığından inemiyormuşuz. Haydaa. Başladık New York'un etrafına tur atmaya. Tam 1.5 saat tur attırdılar. Neyseki sonunda sağ salim indik.

Elbette çile bitmedi biter mi. Saat olmuş gece 2. Daha 2 saatlik bir metro yolculuğu var. Sırtta dağcı çantası, elde koca bisiklet çantası ve laptop. Boyumdan büyük yükümle ite kaka metrolarda süründük :). Sabah 5 gibi bizim evin durağında indim. Ama artık mecalim kalmamıştı. Sürükleyemiyordum bile bisiklet çantasını yerde. Bende sırtlandım koca çantayı dağcı çantasının üstüne. Elde laptop çantası sırtta dağcı çantası onun üzerindede kocaman bisiklet çantası :D. Napim tek yol buydu :)

Eve geldiğimde kendimi yatağa attığım gibi öylece uyumuşum. Elbette tüm gezinin yorgunluğu orda o an çıkmıştı. Herşeyi başarıyla tamamlamış olmanın verdiği mutlulukta eklenince üstüne. İnanılmaz keyifli bir uyku oldu :).

Bu California macerası benim için çok güzel oldu. Yoğundu belki ama güzeldi. Dünya'yı biraz daha tanımış oldum. Yeni fikirler edindim. Yeni anılar yaşadım. Elbette bu 4 günün özeti çok fazla bisiklet içeriyor. Bisikletle arası olmayanlara biraz sıkıcı gelmiş olabilir :) Ancak bundan sonra daha çok pedicab hikayelerine ve kendi yazılarıma daha çok ağırlık vermek istiyorum. Elbette vakit buldukça...

Sevgiyle kalın efendim.

Görüşmek üzere.