27 Haziran 2009 Cumartesi

Sevmiyorum kardeşim!

Bu satırları yazmaya başladığım şu an bir kulağımda incecik tiz sesiyle kulak zarımı zorlayan bir maktap sesi ve diğer kulağımda ise; bir zenciyi tüm mahalleye duyurmaya çalışan bir araba teybi var.

Bu şehir sinir kat sayılarımı zorluyor... Gürültüsüyle, karışıklılığıyla, insanlarıyla, saçma sapan kurallarıyla...

Dün bir kez daha nefret ettim burada olmaktan. Buranın tüm insanlarından, herşeyden...

Aslında her şey geçen pazar günü başladı. Yağmurlu bir günün sabahında New York'un kuzeyinde bir ormanda bisiklet yarışına gidecektik. Aslında benim gitmeye pek niyetim yoktu. İçimden gitmek gelmiyordu. Cumartesi gecesi geç saatlere kadar pedallamış, çalışmıştım ve hava da yağmurluydu. Ancak bizim patron ve ev arkadaşım Ozan, gidebilmem için bana desteklerini esirgemediler. Patron arabayı alın dedi, Ozan ben kullanırım dedi, bana da "Peki" demek kaldı...

Sabah yola çıktık. Ozan'ın araba sürüşü her ne kadar beni tedirgin etse de yine de ona güveniyordum. Ne kadar tecrübeli olduğunu bilmiyordum ama yine de benden iyi kullandığı kesindi. Bir yere gideceksek ancak iki kişi gidebiliyorduk çünkü Ozan yolların hiçbirini bilmiyordu, ben ise tüm virajları ve ne kadar keskin olduklarnı biliyordum ve ona söylüyordum.

Brooklyn'i Manhattan'a bağlayan köprüye çıkarken oldukça sert bir viraja biraz hızlı girdik ama virajı aldık. Devam ettik ve köprüyü geçtik. Manhattan'a giriş yokuş aşağı ve yolun sonunda oldukça kavisli bir viraj ve tam ortasında ışıklar var. Ozan'a bunu söyledim, yavaşla dedim, bir daha dedim, bir daha dedim ama artık çok geçti. Çoktan viraja gelmiştik bile. Sanırım hızımız 50 falandı. Tabelalar ise 20 hız limiti gösteriyordu. Ozan virajın içindeki kırmızı ışıktaki arabaları görünce "H.sstr" dedi. Bende artık uyarmayı bıraktım ve sadece izlemeye başladım. Önce yandaki beton bloklara sol tekeri bir güzel gömdük. Beton bloklar bizi yeniden yola tepti. Hala durabilmiş değildik ve o hızla birlikte kırmızı ışıkta duran arabaya arkadan girdik.

Kısacası; sağlam bir trafik kazası yaptık. Bizim arabanın sol jant gitti, ön tampon düştü. Öndeki arabanın da arka tamponu düştü. Kenara çektik, ilk olarak adamın tamponu ile ilgilendik. Adam polis çağırıp zabıt tutturacam diye tutturdu. Bizde tamponu yerine oturtacağız diye tutturduk. Alttan bastırdık üstten çektik falan temponu yerine yamuk yumukta olsa oturtturduk adamı gönderdik...

Sonra kendi arabamıza baktık, düşen tamponu yerine oturtmaya çalıştık, janta baktık. Sonra ara yollardan çok yavaş bir şekilde arabayı eve geri getirdik. Kısacası yarış macerası başlamadan bitmiş oldu...Üstünde de 650 dolarlık araba hasarı...Kazanın şokunu mu düşün... çıkan masrafı mı...

Bunun üzerine geçtiğimiz günlerde bir de bisiklet kazası eklendi. Times meydanı'nda müşteri kovalarken ara sokakların birinde bir arabanın yanından geçerken adamın biri arka kapıyı açmak suretiyle çamurluğumu dağıttı. Üstüne arabadan inerek benden para istedi ve kavga ettik. Sonuçta ne oldu, ben kalkan sinirlerimle ve kırılmış çamurluğumla kala kaldım...

O da yetmezmiş gibi dün, metro istasyonunda yarış bisikletimi sürdüğüm için aldığım trafik cezası için mahkemeye gittim. Sırf istasyonda bisikletin selesine oturduğum için yediğim bu ticket için 2.5 saat salonda bekledim. Sonunda bari güzel bir sonuç çıksaydı... Çıkmadı... 25$ da onlar geçirdi...

Ekleyin, ekleyin... Yolda yürürken kafaya damlayan klima sularını, kendini trafiğin kralı sanan, insanların üstüne üstüne süren otobüs şoförleri, pislik içinde metro istasyonları, istasyonlarda çöp kutusuna işeyen evsizler, her tarafta dolaşan fareler, metronun içinde yatanlar, metroda giderken sırf ayağını ısıtıcının üstüne koydun diye ceza yazan polisler, bitmek bilmeyen araba gürültüsünü vesaire onları da ekleyin...

Sevmiyorum kardeşim! Ne burayı, ne insanlarını, ne yaşamlarını hiç birşeylerini sevmiyorum. Buraya gelmek için can atanları da anlamıyorum. Yaşanacak yer değil. Hayatın tüm zorluğunun üzerine sanki hayatı inadına zorlaştırmak için kurmuşlar böyle bir düzeni...

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de çevrendeki insanlar üzüyorlar seni. Kimisi kayboluyor, kimisi halini bilmeden birşeyler yazıyor, kimisi bilmeden de olsa kalbini kırıyor, kimi de hiç umursamıyor...

Zor hakikaten yaşamak zor...

Az önce bir yerde okudum " senin için ölürüm ben! " yazıyordu sanki çok zor birşeymiş gibi. Sıkıysa yaşasın bakalım. Bence yaşamak ölmekten çok daha zor...

22 Haziran 2009 Pazartesi

1 Yılın ardından...

21 Haziran 2008 bu hikayenin başladığı gündü. Üstünden tam 1 yıl geçti. Bazen zorluklarla, bazen gülerek çoğu zamanda yoğun bir tempoda ordan oraya koşuşturacak geçti...

İnsan arada bir belli aralıklarla hayatına dönüp bakmalı. Neredeydim, nereye geldim ve nereye gideceğim demeli. Her baktığında kendini bir adım ilerlemiş olarak görebiliyorsa ne mutlu... Eğer göremiyorsa bilmelidir ki bugün düşünmek için güzel bir gün. Bu açıdan benim için bu bakışlar önemlidir.

Son 1 yılıma baktığımda her ne kadar cebimde 3-5 kuruş ve elimde satın aldığım hiç bir şey olmasa da burada yaşadıklarım, eğitimime yaptığım yatırım ve bu macera sayesinde bir adım daha ileride olduğumu düşünüyorum. Bunların dışında kendi başıma verdiğim yaşam mücadelesi içinde ayrıca büyüdüğümü ve güçlendiğimi de hissediyorum. Her savaştan daha bir güçlü çıkıyor insan. Öldürmüyorsa... Güçlendiriyor. Çekilen sıkıntı ne kadar büyük ise o kadar güçleniyorsun. Zaman zaman ortaya çıkabilecek tüm zorluklara cesurca koşabilme cesaretini damarlarında hissediyorsun. Bu duyguya bayılıyorum. İnsanın kendi bilek gücüyle, yaşayarak, çalışarak, çabalayarak bir yerlere gelebilmesi kadar güzel bir duygu yok.

Geçen bir yıl içinde geldiğim nokta neresi derseniz; Master'ımın 3. dönemindeyim. Bu dönemi de başarıyla atlatıp kış dönemi 2 dersi tamamladım mı eğitime son noktayı koymuş olacağım. Diğer yandan o ortamın içinde bulunmanın verdiği avantaj ile ingilizcem de oldukça ilerledi sayılır. Kısacası eğitim olarak ve yabancı dil olarak 1 yıl öncesine göre bir adım ilerideyim.

Artık yılın geri kalan kısmı için tek yapmam gereken ayda 1000 dolar cıvarı kazanıp okulun borcunu tamamlamak ve mali olarak da rahatlamak. İşin zor kısmı geride kaldık diyebiliriz. Tepenin uç noktasına çıktık. Şimdi biraz düz gidip sonrada yokuş aşağı inmenin keyfini süreceğiz :) Tıpkı bisiklet gibi işte. Önce dik yokuşlara sabretmeyi bileceksin sonra yol düzleştiğinde gülümseyecek ve aşağı inmeye başladığında eğleneceksin...

Peki "Mutlu musun?" diye sorarsanız... Son bir yıl içerisinde anlık mutluluklar dışında pek yüzümün güldüğünü söyleyemem. Beni mutlu eden ne varsa kısa süre içerisinde tersine dönüyor. Kısacası New York'ta olduğu gibi benim de kışım uzun sürüyor. Yaz ise hemen gelip geçiyor...

Elbette memleket hasreti, arkadaşlara duyulan özlem var. Öte yandan burada yaşadığımız mali sıkıntılar ve biraz fazla beklentiler içinde buldunduğum insanların beni üzmesi de bunda etken elbette. Ama yaşıyoruz işte :)

Bundan sonra ne olur? diye sorarsanız. Hedefim pedicab dışında farklı bir iş bulabilmek. Kendi alanımda olursa elbette daha iyi olur ama başka birşey olursa da hayır demeyeceğim. Okulun sonunda tıpkı okula başlarken yaptığım gibi, şansımı deneyeceğim. Olursa çok iyi bir fırsat çıkarsa karşıma değerlendireceğim ve çalışacağım. Eğer ki çıkmazsa veya bazı başka nedenlerden dolayı deli gibi dönmeyi istersem hiç beklemeden döneceğim vatanıma. Şu anda çok büyük oranda dönmeyi istiyorum bu da bir gerçek...

Elbette pişman değilim burada kaldığımdan. Çok güzel günlerim oldu; pedicab maceralarım, ev arkadaşlarımla geçirdiğim güzel günler, seyahatlerim, bisiklet yarışları, başka bir ülkeyi, kültürü tanımanın güzelliği ayrı bir değer kattı bana.

Bakalım devamı ne zaman gelecek ve bu maceranın ve blogun sonu nereye bağlanacak. Yaşayıp görelim :)

NOT:
21 Haziran'da 1. yılımı kutlayan, hatırlayan ilk ve tek insana çok teşekkür ederim. Benim için ayrı bir yerin oldu, burada da senin için bir yer olsun istedim. Sağol :)

18 Haziran 2009 Perşembe

Yine okul...

1 aylık aradan sonra yaz dönemi derslerine başladık bu hafta. Yaz dönemi için 2 ders alıyorum; Strategic management of technology ve Network Security. Management dersine harika bir prof. geliyor. Adam inanılmaz bilgili ve tecrübeli. Ne yapıyorsunuz derseniz yaptığımız şey yaşanmış hikayeleri incelemek. Elbette şirket hikayeleri, kritik noktalarda alınan kararların doğruluğu veya yanlışlığı. Grafikler çıkartıyoruz analizler yapıyoruz ve tartışıyoruz. Elbette iş tecrübem olmadığı için üretkenliğim az ama ilk çalışmamdan memnun kaldı.

İkinci ders ise sonraki hafta başlayacak henüz o prof. ile tanışamadık. O ders ile birlikte haftanın ilk dört günü akşam 6-9 arası okulda kafa patlatacağız yani. Bakalım nasıl olacak. Çalışma şeklimi de değiştirdim haliyle. Artık sabahları Central Park da tur veriyorum. Elbette verecek birilerini bulabilirsek :) Parkta çalışmayı hiç sevmiyorum çünkü zamanın büyük bir bölümü müşteri bulmaya çalışmak ile geçiyor. Hoş 2 tane bulsak yetiyor bir gün için ama sabır gerektiriyor gerçekten...

Yabancı bir yerde eğitim almak, kendini geliştirmek insana daha bir güven veriyor. Özellikle öğrenmekte olduğu yabancı dil konusunda. Artık heyecanlanmadan, "ulen niye bana geliyor söz" demeden kendimi -tam olarak doğru gramer ve sözcüklerle olmasa bile- rahat ifade edebiliyorum. Belki de bu burada kazandığım en önemli özellik olacak benim için. İngilizceden korkum yok artık. Anlamakta ki sıkıntım çok büyük oranda bitti. Biraz daha konuşmaya ihtiyacım var. Ev arkadaşlarım hiç yardımcı olmuyor ama ben bununda bir yolunu bulacağım :)

Hava da düzelmedi gitti. Hala yağmurlu ve kapalı. Ancak tahminlerime göre hava düzelse de pek turist gelmeyecek. Bu domuz gribi vakaları, küresel kriz baya bir etkiledi. Bu sene pedicab işi de oldukça düşük bir kar bırakacak bence. Bakalım yaşayıp görelim...

12 Haziran 2009 Cuma

Yagmur...

Yagur berekettir evet doga seviniyor bende seviniyorum ama bir yandan da islerimiz baltalandigi icin uzuluyorum. 4-5 gundur calismiyorum. Hava kapali bizim de ruhumuz kapali.

Dun ev arkadasim ozan ile birlikte ona ehliyet almak uzere new jersey e gittik. Artik ehliyet meselesini merak eden arkadaslar icin bir aciklama yapmanin tam sirasi.

New York'da sifirdan ehliyet almak uzun ve pahali bir surec. Ilk etapta 30-40 dolar verip yazili sinava giriyorsunuz. 20 soruluk bu sinav cok basit ve gecemeseniz dahi tekrar tekrar girebiliyorsunuz ayni gun icinde. Internette sorulari kendi sitesinde zaten var yani gecin diye herseyi yapiyorlar.

Sinavi gectikten sonra ise direksiyon testi var. Bunun icin bir kurstan 4-5 ders aliyorsunuz ve onlar size 1 ay sonrasina direksiyon sinavi ayarliyorlar. Bu asama icinde yaklasik 150-160 dolar odemeniz gerekiyor. Ben sinavi gectim ama direksiyon a gitmedim pahali geldi...

Ha yok benim turkiye den zaten ehliyetim var diyorsaniz bu asamalara girmek istemiyorum diyorsaniz dun bizim yaptigimiz gibi New Jersey'e gitmeniz gerekiyor. Cunku New Jersey eyaleti baska bir ulkeden ehliyetiniz oldugunda yalnizca yazili sinavi gectiginizde size ehliyeti direk olarak veriyor. Yalnizca 25 dolar gibi bir ucret oduyorsunuz o kadar. Buradaki tek sikinti basvuru sirasinda New Jersey' de bulunan bir eve sizin adiniza gonderilmis bir fatura veya banka hesap ozeti gostemek. Adamlar sizin NJ'de yasadiginizi gormek istiyor yani. Ozan bir arkadasinin evinin adresine yonlendirdi telefon faturasini ve o gelen faturayi gosterdi. Daha sonra hemen teste girdi ve 47 de 40 dogru yaparak sinavi gecti. Aninda fotografini cektiler ve bastilar ehliyeti...



Oradan benim bisiklet yarisima gitmek uzere tekrar Manhattan'a donduk. Ancak baktik ki yaris alaninin yerinde kimsecikler yok. Anlasilan yagmurdan dolayi yarisi iptal etmisler. Yagmurda yagmur olsa bari ciseliyordu alt tarafi. Ne yagmurlarda yaristik biz hey gidi hey...

Yeri gelmisken en son yarisimdan da bahsedeyim hemen :) Gecen pazar Manhattan Uptown'da yapilan dag bisikleti yarisinda ikinci oldum. Aslinda birinci de olabilirdim ancak 3. olan kisi kafami karistirdi. 3 turluk yarisin 2. turunu tamamlarken bir anda gaza geldi ve finise girdi. Bir anlam veremedim acaba dedim ben mi 4. yu atiyorum salak gibi. Baya bir yavasladim. Yoldan gecen herkese sordum bu kacinci diye. En sonunda napalim yarisina kadar geldik zate arik tamamlayayim bari dedim. Turu tamamladigimda alkis kiyamet ikinci oldun bravo dediler :) Megersem adam son tur sanip finise gitmis daha sonradan adami tekrar parkura geri gondermisler. Ben tamamladiktan 30 saniye sonra o geldi. Az daha 2. likten de oluyorduk :) 2. oldun da ne oldu diyebilirsiniz. Eh iste bir t-shirt bir corap birde ufak bir bisiklet parcasi aldim. Eh yeter :) Maksat o heyecani yasamak...

9 Haziran 2009 Salı

Haberler

Günler geçip gidiyor bir bir. Şu sıralar tatilde olmanın verdiği rehavet var. Havaların son 1.5 haftadır kötü gitmesinin ve işlerin kötü olmasının da bu rehavette payı var elbette.

Şu sıralar abuk sabuk işlerin peşinde koşturarak gün geçiriyorum. Yine de boş durmuyorum yani.

New York'ta yavaş yavaş aktiviteler başlıyor. Sokak festivalleri, özel günler yapılmaya başlandı. Geçen pazar Israil Günü'ydü. Yahudiler meşhur 5. caddeyi kapattırmış yürüyüş yaptılar, Central Park'ta konser düzenlediler. Onlardan öncede bizimkiler Türk Günü'nde 5. caddenin paralelindeki Madison caddesinde yürüyüş yaptılar. Bizimki sıradan ve sönük geçtiği için burada bahsetmedim. Yıllardır süre gelen zorla katıldığımız veya götürüldüğümüz 23 Nisan, 19 Mayıs etkinliklerinden kaynaklacak olacak ki uzak durmayı tercih ettim :). Ne yaptılar; yürüdüler, tepindiler falan :)

Bu arada ilginç olan bir olay geçen gün telefonum çaldı ve bir kadın 10 tane pedicab i düğününde kullanmak üzere kiralamak istediğini söyledi. Temmuz'un 3ünde evlenecek çift için gelen konukları kilise ile liman arasında taşımamızı istedi. Eyvallah dedik tabii :) 840 dolar falan dedik ama kadın pazarlığa girişti, tip falan da alacaksınız dedi :) Detayları mail at dedim ama ses çıkmadı. Bakalım ne olacak daha var.. :)

Bir başka haber de pedicablerimizin arkasına reklam alma olayı. Bir firma garajdaki tüm bisiklete reklam vermek istediğini söylemiş. Güya bu pazartesi takacaktık ilanları ama biraz daha süre istediler. Olursa aylık güzel bir getirisi olacak. O da beklemede...

Telefon demişken en son pedicab hikayemi de kısaca anlatayım. Kenara çekmiş takım arkadaşlarımdan biriyle telefonda Ankara'da yapılan yarış hakkında konuşuyorduk. İleriden el etti ve elinde değnek topallayarak yanıma kadar geldi. Bende tabii telefonu kapatıp ilgilendim hemen. Yalnızca 5 blok gideceğiz ne kadar dedi. Baktım adam zaten zor yürüyor 10 ver yeter dedim ve kısa bir sürüş yaptık.

Pedicab adamın çok hoşuna gitti. Sen benim özel şöförüm ol dedi. Telefonunu ver ihtiyacımız olduğunda bize yardımcı ol dedi. Eyvallah dedim. Yarım saat sonra buraya gel limana gideceğiz dedi. Biraz dolanıp yeniden oraya geldim. Harbiden geldi. Limana bıraktım bunları. Ben seni gene arayacağım dedi gitti.

Bende normal çalışmaya devam ettim. 5.caddede bir zenci çift aldım. Aksi gibi hep kısa gidecek olanlar beni buluyor. Bu çiftte yalnızca 3 blok öteye gideceğini söyledi. Mecbur düşük söyledik gene. 2 dakika sürmedi indiler. 10 dolar demiştim. adam cüzdanını çıkarttı baktı yok hep 20lik var. Sonra öbür cebinden bir tomar para çıkarttı baktı hepsi 20 lik 50 lik !. Kadın açtı çantayı baktı ondada bir tomar 20lik! Hay Allah'ım dedim ya ne var yani 20 dedirttirseydin bana :). Dedim 20 ver ne olcak :) Vermedi. Bekle bizi o zaman burda şu mağzaya girelim bizi geri de götür hem de güzel tip verelim sana dedi. İyi dedim. Başladım beklemeye. Yarım saat oldu yok. 45 dakika oldu yok. 1 saat oldu yok. Eee dedim başlayacam şimdi mağzana...

Tam o sırada yine o adam aradı. Gel bizi al diye. Ulan zaten geldi mi hepsi üst üste gelir. Orda 1 saat beklerken tam 3 kişi sordu hepsine yüksek fiyat çektim kaçtılar. Üstüne bu adam gelmedi ve öbürü çağırıyor! Dedim başlarım zenciye ben gidiyom. Gittim aldım adamı bir güzel götürdüm Central Park'a bıraktım. Ben seni gene ararım dedi gitti :)

Akşam garaja geldiğimde gene aradı downtown a gideceğini söyledi. Kabul etmedim. Biliyorum çünkü söylediğim fiyatı hayatta kabul etmeyecek :) Yarın kaçta başlıyorsun dedi bu seferde adam iyice yapıştı yani anlayacağınız :) Üstelik ertesi gün de ayrılacaktı yani uçağı vardı. Son gün aramadı. Hoş zaten ben 3 turdan ondan alacağımı almıştım zaten ve sabahta yarışım vardı erkenden. Yarış detayları bir sonraki yazıda :) Biraz sabredin bakalım... :)

3 Haziran 2009 Çarşamba

Şimdi reklamlar :)

Önceden böyle sunarlardı reklamları televizyonda :) Bende öyle sunayım dedim. Yazılarımın listelendiği sağ tarafta artık reklamlarım var. Bunlara tıklayarak bana yardımcı olabilirsiniz. Hoş henüz daha başarılı bir para transferi yapmadığımdan işe yarayacak mı gerçek mi bilmiyorum ancak şu anda 3.46 dolar kazanmış görünüyorum :) Eğer işe yarar da birde en çok tıklayanları keşfedebilirsem döndüğümde en büyük hediyeyi ona vereceğim :D

Bugün okulun yaz dönemi kayıdını yaptırdım. 15 Haziran - 23 Temmuz arasında hızlandırılmış olarak iki dersi haftada 4 günden alacağım. 3550 dolar borçlu biriyim şu anda. Bakalım 23 Temmuz'a kadar ödeyebilecek miyiz...

Sağlığımda pek iyi değil şu sıralar. Zamanında Çanakkale-Didim arasında yaptığımız bisiklet turu esnasında İzmir dolaylarında turu yarım bırakmama neden olan dişim yine iş başında. Ortası dolgu ile doldurulmuş olan azı dişim dayanamadı bir taraftan patladı. Bir bölümünü kaybettik yani dişin. 1-2 diğer dişimde de dolgu düşmesi oldu. Burada sağlık hizmetleri baya pahalı. 700-800 dolarlardan bahsediliyor ama bakalım bu sorunu nasıl çözeceğim.

Dişim kırık, bisikletim kırık, cebim delik, işlerim bozuk. Ama yarışıyoruz işte. Sıkıntılar aşağı çekmeye çalışsa da sevenlerin desteği ile çıtayı bir adım daha öteye götürmeye devam ediyorum. Hoş kimse dert sormayı, dinlemeyi sevmiyor herkes kendi derdini anlatmayı, dinlenilmeyi seviyor ama yinede burayı ziyaret edip 1-2 kelime güzel birşeyler yazan insanlar da bana yetiyor.

Aslında buraya yansıttığımdan çok fazla sıkıntı ve problem yaşıyorum. Genelde buraya pastanın en güzel kısımlarını koyuyorum. Çünkü kimse dert dinlemekten sıkıntı dinlemekten hoşlanmıyor. Umut dolu, neşe dolu yazılar insanı daha çok okumaya itiyor.

Her neyse, son durumlar böyle, işlerde pek bir kıpırdanma yok hala. Borçlar da oldu diz boyu :) Sağlıkta su koyvermeye başladı ama Kıvırcık yine de bir kap dondurma kendine hediye edip kıyıda köşede sevinen bir çocuk gibi kendini idare etmeye devam ediyor :)

Yılmak yok. Yola devam...