31 Ağustos 2008 Pazar

New York Manyakları 2



İşte buyrun bir manyak daha size. Bütün gün seyyar tuvalette oturup para kazanmaya çalışan bir manyak :D. Ha kazanıyor mu kazanıyor tabii. Manyak meraklısı çok :). Amcam büyük bir keyifle çıktığı gazeteleri yapıştırmayı da ihmal etmemiş tuvaletin kapısına.

Tabii tüm bunlar bir oyun. Altta adamın gerçek ayaklarını görüyor olduğunuzu farz ediyorum :D.

29 Ağustos 2008 Cuma

Rüzgarın estiği yere...

Bir şehri hiç beğenmiyor olsanız, orada yaşamaktan pek keyif almasanız ancak tüm bunlara rağmen o şehir sizin kalmanız için gereken herşeyi yapsa ne yapardınız?

Kaçmaya çalıştıkça daha çok içine gömülseniz. İmkanlar,fırsatlar siz kaçtıkça size gelse...

Hayatta her yaşadığım maceranın bir sebebi, bir anlamı olduğuna inanan ben, sanırım yeni bir maceranın daha ortasındayım. Tıpkı Bodrum'daki otel günlerimde veya Kocaeli'ye gidişim de olduğu gibi New York'a gelişimde de ilk yolculuk sırasında kendime sordum... Hayat bu sefer bana neler göstereceksin? Bu sefer ki maceramın amacı ne? Neler öğreteceksin... neler götüreceksin...

Öğrenmeye hazır olduğunda insan, öğretici unsurlar hemen karşısına çıkıveriyor insanın. Bir basamak daha ilerleyebilirsin diyor. Buyur diyor, işte yol.

Bir şekilde takip ediyorsun o merdivenin basamaklarını veya takip ettiriliyorsun tarif edemediğin bir elin yardımı sayesinde...

Herşey o kadar yolunda gitmeye başlıyor ki bir anda şaşırıyorsun. Sana sadece kendini o nehrin akışına bırakmak kalıyor.

Gecenin bir yarısı takım aracıyla bir yarışa giderken başladı herşey. Çok sevdiğim, sevgili takım arkadaşım Muammer kendi anılarıyla başladığı sohbetin sonunda benimde aklıma New York'u sokmayı başardı. Hatta işi ve kalacak yeri bile ayarlayabileceğini söyledi.

Beni 10 numara bir patron ve çok "Baba" bir adamın ellerine bıraktı. Süper bir ilgi ve yardım gördüm ilk günlerimde. Arkamda bana her konuda yardımcı olmaya hazır çok iyi bir insan vardı artık. Herkes 3 yıllık bisikletlere binerken New York'un en yeni bisikleti bana geldi. Şehir hakkındaki tüm bilgi kısa zamanda bana sağlandı. Zaman içinde şaşkınlığımı atıp benim de her türlü yardımım cevap olarak gelince, yardım üzerine yardım gören bir adam oldum.

7 tane birbirinden iyi ev arkadaşım oldu. Hepsi çalışkan, doğru, dürüst, inancı yerinde amaçları olan insanlar oldu. Birbiriyle sıkı dayanışma içinde olmaya çalışan, birbiriyle uyumlu hareket etmeye çalışan, saygılı,edepli insanlar çıktı.

Fotoğraf makinesi aldım. Almaya gittiğimde konuştuğum adam Türk çıktı almam için her türlü yardımı yaptı, her türlü kolaylığı gösterdi ve tavsiyelerini benimle paylaştı.

Kayıt olmaya gittiğim okulda master programlarını kabul eden kişi Türk çıktı bana karşı elinden gelen herşeyi yaptı, ortalamam tutmadığı halde beni kabul etti. Belgeleri nasıl halledeceğim konusunda inanılmaz yardım etti ve şimdi de alttan ders almamam muaf olmam için çaba sarfetti...

Dedim ya, size sadece nehrin akışına bırakmak kalıyor kendinizi. Bir kuvvet sizi alıp götürüyor hayatın derinliklerine.

Bilemiyorum, bu nehir sonunda belki de yüzlerce metre yüksekten aşağı akan bir şelaleye dönüşecek ve beni yok edecek ama yine de denemeye değer.

Tamamen kendi ayaklarının üzerinde durarak, kendi kazandığın parayla okumaya çalışmak, bam başka bir kültürün, bam başka bir yaşamın içinde kendine yer edinmeye didinmek ve sonunda kendini çok güzel günlerin beklediğini hissetmek çok güzel bir duygu. Anlaşılan daha öğrenilecek çok şey var. Farklı kültürlerden, farklı yemeklerden, farklı tatlardan, farklı insanlardan daha çok öğreneceğim şey var.

Belki kendi kazandıklarımın değerini daha iyi bilmek için, belki de eksiklerimi doğrularla tamamlamam için, kim bilir...

Yaşayalım ve görelim.

Acısıyla, tatlısıyla,

Seni çok seviyorum HAYAT...

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Turkish Festival in New York



Ve işte bize özel bir gün. Türklerin günü. Central Park'ın içinde ayrılmış özel alanın içinde şarkılar,türküler,mehter takımı ve kültürel oyunlar ile duyurduk sesimini tüm New York'a...



Neler neler yoktu ki buydun işte yağlı güreş bile var :)



Güzel bir gün oldu doğrusu. Türk kahvesinden köfte ekmeye kadar herşeyin bulunabildiğin bu festivalde konserlerle coştuk oyunlarla keyiflendik hoş bir gün geçirdik. Herşey türk usulüydü. Köfte ekmek sırası bile :D. Herkes kaynak yapıyordu sıraya sıra bir türlü gelmek bilmedi :D

25 Ağustos 2008 Pazartesi

İşler karıştı...

Dostlarım,

Burada hareketli günler içindeyim. Bugün Ömer'le başka bir üniversiteden master programı hakkında bilgi almaya gittik. Gittik ama nereden bilgi alacağımızı bir türlü bulamadık :D. Ordan oraya o binadan bu binaya geçtik tıkandık kaldık. Derken bir adam halimize acımış olsa gerek "Sanırım kayboldunuz, ben yardımcı olayım?" dedi ve bizi kurtardı :)

Gittik adamın odasına başladım derdimi anlatmaya. Network üzerine uzmanlaşmak istediğimi , başvuru şartlarını öğrenmek istediğimi söyledim. Muhabbet bu şekilde biraz gittikten sonra adam bana hangi ülkeden geldiğimi sordu. "Turkey" dedim. Sonra adımı sordu, "Mustafa" dedim. Ondan sonra demez mi (türkçe) "Eee madem adın mustafa niye Türkçe konuşmuyorsun?" dedi :D. Biz tabi şoklarda. Adam türk çıktı. Şansa bak ki beni programa kabul edecek başvuruyu alacak kişi de oymuş :). Ortalamamın 2.93 olduğunu şart olarak 3 ön gördüğüklerini söylediğimde hallederiz cevabı alınca ödeme konusuna geldik.

Burada ücretler ders başına ödeniyor. Kredi başına 550$ ücreti var. Masterı tamamlamam için 33 kredilik ders almam gerekiyor. Bunun yanında 9 kredi de alttan ders olarak alacağım sanırım bilgisayar okumadığım için. Dolayısıyla ıvırı zıvırı dahil şu anda 23 bin dolar borçlu biri olarak karşınızda duruyorum. 2 ayda kazandığım para gittiği gibi üzerine de bir çok yükün altına girdim.

Şu anda hala başvuru aşamasını tamamlayabilmiş değilim. Kocaeli'nden transkript ve bazı sertifikaların hemen gelmesi gerekiyor. Umarım Allah hakkımda hayırlısını gösterir benim için. Bundan sonra daha zor günler olacak gibi görünüyor. Şaka maka burada kalıyorum galiba. Şimdiden ülkemi,insanlarımı,dostlarımı çok özledim aslında. Bir yanım orada bir yanım burada. Yorumlarını düşüncelerinizi benden eksik etmeyin dostlarım. Sizler yazdıkça daha güçlü ve sabırlı hissediyorum kendimi. Umarım bu vaziyetin altından da başarıyla kalkmak nasip olur. Kısmet...

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Para makinesinin detayları :)

Evet.. Gelelim Mainstreet'imizin detaylarına



Gördüğünüz üzere Sram grip shift burada da karşıma çıktı :). Arka fren kolumuz Magura Big. Arka vites olarak alivio var ve seri dışı bir kaset dişli takılmış.Ayrıca ön panelde sağ sol sinyal ve şirin bir zilimiz de mevcut. Çın çın yaparak avare kafaları kendimize doğru baktırıyoruz :)



Bisikletin genel görünümü...



Ve konfor mekanımız. KOltuğumuz oldukça rahat paşa koltuğu gibi baksanıza. Yeni olmasının etkiside var tabii ki. Üstteki tenteyi güneşli ortamlarda yarım, yağmurlu ortamlarda ise tam açıyoruz. Alt kısımda sinyal lambalarımı görebilirsiniz.



Bu da bisikletin arkadan görünüşü. Gördüğünüz üzere bir o sinyal lambamız var. Ortadaki lamba ön veya arka freni sıktığımda yanıyor. Onun sağındaki ve solundaki ilk ışıklar gece sürekli yanar pozisyonda kalıyor. En dışta kalan lambalar ise sağa veya sola dönüşlerde gidon üzerinden verdiğim sinyaller ile yanıp sönüyor.



Bu fotoğrafta sanki tanıdık birşey var öyle değil mi ? :). Evet, arka lastiklerim hutchinson phyton new generation :). Irfan abi aldırttığım nokian tubeless lastikleri beğenince kendi daha iyisi olsun diye bunları spariş etmiş :). Bu lastiğin kullanım alanının %100 dışında olmasına rağmen takmadan geçemedim:D. Madem almış takalım napalım :).

21 Ağustos 2008 Perşembe

New York manyakları 1 - Batman



Eee burası New York, her türlü çılgınlık var içinde. Özellikle Times Square de dolaşırken her an bir manyak karşınıza çıkabilir. Örneğin pedicab ile ışıklarda beklerken pat diye yanımda batman bitiverdi :D. Batman aşığı mı diyeyim, Batman'in kendisi mi diyeyim :) ne diyeyim bilmiyorum. İşte özel kıyafeti ve özel bisikleti ile batman karşısınızda :)

18 Ağustos 2008 Pazartesi

New York Institute of Technology

Ana bu da ne şimdi dediğinizi duyar gibiyim :) Isınma turları atalım dedik :D. Burası New York Institute of Technology. Master programları hakkında bilgi almak üzere bugün ilk adımı attık. Kataloğumuzu aldık ve seviye tesbit sınavı için gün almaya çalıştık. Günü alamadık ama sınıfın birinde bir fotoğraf aldık :).

Bilgisayar üzerine master yapmayı düşünüyorum burada. Ancak bir sorun var. Sorun oldukça büyük. Tam 26.000$ kadar büyük :D. Diğer şartlar ıvır zıvır şeyler zaten. Tüm aşamaları aştık ancak 26.000$ kocaman bir kaya gibi oturdu önüme. Aslında 26 bin dolar kazanılamayacak bir para değil burada ancak başvururken 26 bin doları hesabınızda görmek istiyorlar. Yani paran varsa başvur yoksa gelme diyorlar. Bakalım ne olacak. Kısmet...

Subway denemeleri

Burada en sıkıntılı anlarımın geçtiği yer metro istasyonları. Özellikle yer altı istasyonları tam bir felaket. Havalandırma sıfır. Saunadaymışcasına yanıp tutuşuyorsunuz içeride. Hani kazara 1 gün içeride kalıverseniz su kaybından ölürsünüz. Nasıl olur da bu durumu görmezden gelirler hala anlamıyorum.

Bu sıkıntılı anlarda benim yaptığım yegane şey fotoğraf makinesine sarılmak. Makineyi artık iyiden iyiye öğrenmeye başladım. İş dönüşlerinde metro istasyonunda bir çok ayar deniyerek güzel pozlar yakalamaya başladım. Bunlardan bir kaç tanesini sizlerle paylaşayım istedim. Buyrun bakalım beğenecekmisiniz :)



Burası açık hava duraklarından 62. sokak durağı. Fotoğrafta sanki ayaklarımız yere basıyor gibi görünebilir ama aslında havadayız :). Adamlar otoyol boyunca demir bloklar koyup metroyu otoyolun üzerine inşaa etmişler. Altından da araba trafiği akıyor.



62. Sokaktan başka bir görüntü daha.Faruk, Ömer ve Bekir.



Ve 7. cadde manyakları. Sauna olarak bahsettiğim yer burası işte. Nem ve rutubete boyalar da dayanamamış. Umarım yakında biz de burda sararıp solmayız :)



Ekip tam bir çılgın gördüğünüz üzere. Bıraksalar New York'un altını üstüne getiririz animallah da yazık şimdi amerikalılara :)



Ve işte düşünceli Enes. Kim bilir kafasında neler kuruyor. Hangi şirketi alıp hangisini batırıyor. Enes burada kalmaya kararlı. Sürekli iş planları yapıp burada tutunmaya çalışıyor. Bir mainstreet bisiklet aldı kendine. Yemek işine girmeyi düşünüyor. Hadi bakalım hayırlısı...

15 Ağustos 2008 Cuma

Coney Island

Bildiğiniz üzere hergün D treni ile işe gidip geliyoruz. D treni Coney Island - Manhattan diye geçiyor. Bu son durak Coney Island'da ne varmış merak ettik yollara düştük. İşte Coney Island



Günlerden pazartesi olmasından kaynaklı olsa gerek sahil bomboş. Kumsalın başladığı yere insanlar otursun, yürüyüş yapsınlar diye boylu boyunca tahta döşenmiş.



Sahilin hemen kenarında bir eğlence parkı dikkatimizi çekiyor ve ıssız sahili bırakıp eğlencenin içerisine bırakıyoruz kendimizi.



Burada her türlü abudik kubidik oyunu bulmak mümkün tabii ki. Tahmin edeceğiniz üzere makinelerin para yemekte üstüne yok :D. Genelde bir çeyrekliğe çalışan oyunlar olduğu gibi 1-2$ a çalışan oyunlar da var. Bizim ilk ilgimizi çeken basketbol oldu. Bekir ile birlikte kapıştık baskette. İLk turda ben 29-22 önde iken sonraki turda 41-52 Bekir çaktı bana :)



Basketboldan sonra bizi en çok eğlendiren oyun Air Hockey oldu. Yine Bekir ile 3 maçlık bir seri yaptık. Her ikimiz de taktiksel oynadığımızdan maç oldukça uzun ve zevkli geçti. İlk maçı Bekir aldı ikincisini ben. Sıra şampiyonluk maçındaydı. Acayip taktiksel ve çekişmeli geçti ama Bekir öyle bir gol yedi ki beni yerlere yığdı. Her nasılsa top ortadaki çizginin üzerinde hızlı hızlı gidip gelmeye başladı. Bekir Topu durdurmak için elindeki tutacağı üstüne bastırmaya çalışada bir türlü tutturamıyordu. 2 denemeden sonra uyanıklık yapıp bir anda topa vurdum direk gol oldu :). Böylece basketteki yenilgiyi unutmuş olduk :)



Ve geldik en heyecanlı noktaya : Rollercoaster. Binmeyelim içimiz dışımıza çıkacak dedim ama dinletemedim :D. Millete uyduk oturduk koltuğa. Hadi bismillah başladı. Bu yanılmıyorsam benim ilk kez rollercoaster a bindiğim gündü. Bazı yerlerde 90 derece aşağı tam gaz gidiyor, bazı yerlerde şaşırtmaca yapıp başka yönlere doğru uçuyordu. Çığlık çığlığa tabii millet. İçim dışıma çıktı ama zevkliydi :)

14 Ağustos 2008 Perşembe

Karanlıklar içinden...



Kim demiş yağmur yağdı diye işi bırakacağız? Elbette yollarda olacağız. Karanlıklar içinden doğar hizmetimizi her türlü veririz animallah. Extra large yağmurluğumla birlikte bir yandan yağmurluğun içinde durabilmeyi başararak bir yandan trafikle uğraşarak bir yandan da müşterileri kapmaya çalışarak geçirdim bugünü. Ah bir de spdler ıslanmasaydı... süper olacaktı :)

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Ticketları ikiledik :)

Evet hayırlısıyla bir ceza daha almış bulunuyorum. Ticketları ikiledik yani anlayacağınız :D. Bu seferki sarı değil pembe. Zaten polislerin gücü sadece bize yetiyor. Bizi ticket kesme antrenmanlarında kullanıyorlar :D.

Bana ticketı kesen eleman benim anladığım ya polisliğe yeni başlamış yada stajer olarak çalışmaya devam eden bir polisti. Çünkü adam ticket yazmayı bilmiyordu. Sürekli arkasındaki adama buraya ne yazacağım, pembe mi vereceğiz sarı mı diye sorup duruyordu. Neyse gelelim olaya :D

Gece 9 cıvarı Times Square'de turlarken tam Times'ın göbeğinde biri arkamdan "Mustafa!" diye bağırdı. Dönüp baktım bir de ne göreyim! Lise arkadaşım Mehmet bana doğru geliyor :). New York'un tam ortasında beni buluverdi. Ooo nasılsın falan filan derken dalmışız muhabbete. Meğersem arkada 4-5 polis beni gözlüyormuş. Biz sohbet muhabbet gırgır gidiyoruz tabi tam Times'ın göbeğinde :D.

Baktım arkadan bir hareketlenme oldu polisler bana doğru geliyor hemen kıpraşmaya yol almaya başladım amma bir el beni bisikletin demirinden tutma suretiyle durdurdu :D.

Çektik tabii kenara yapacak birşey yok. Yarım saatte bir ticketı zor yazdı eleman. Oturttu beni arka koltuğa yazdı da yazdı. Gelen geçen bana bakıyor tabi tam Times'ın ortası :D. Kimisi ağzını yüzünü ekşitip geçiyor, kimi anlamsız bakışlar atarak yoluna devam ediyor.

Her neyse aldık elimize pembeyi şutlandık Times'dan. 50$ içeri girdik yarasın diye geçiriyordum içimden.Pembe ticketlar benim bildiğim kadarıyla (başka bir arkadaş daha yedi de ordan biliyorum :)) 50$ dan başlıyor. Eğer ikinci kez aynı hatayı yaparsanız 60, üçüncü kez 100, öyle öyle 1000$ a kadar gidiyor.

Neyse koyduk bileti cebe yola devam. İlk trafik ışıklarında genç bir kız "Boş musun?" diye sordu. "Atla bakalım" dedim ardından annesi ile ufak kardeşi de geldi. Dedim "nereye gidiyonuz?" "Bilmem" dedi "sür öylesine..."

Times Turu yapalım dedim eyvallah dediler. Başladık tura. Elbette aynı zamanda muhabbete de. Kadın 1-2 dakika sonra "Sen neden ceza yedin az önce?" diye sordu. " Biriyle 2 dakika konuştum diye yol kenarında çekti beni yazdı ticketı geçti " dedim. " Peki ne olacak şimdi cezası ne kadar?" diye sordu. " 50$ gitti valla" dedim." Ooo baya da çokmuş" dedi.

Bu sırada ben tepeye çıkıp Times'a salmak üzere broadway e çıkmak üzereydim.Trafik ışıklarına geldik ve durdum. Kadın bir anda tamam biz burada inmek istiyoruz daha fazla sürmene gerek yok dedi. Pek bir anlam veremedim bu davranışa. Pata küte indiler. Aa bir fotoğraf çektirelim bari deselerde yeşil yanınca yine ticket yeme sen diyerek ondan da vaz geçtiler. O sırada ücreti uzatmak için cüzdanını çıkartmış ve bana vereceği parayı ayarlamak üzereydi. TAbii arkadaki haylazlar rahat durmadı bastılar hemen kornaya. Kadın alel acele tutuşturdu parayı elime ve "Umarım bu senin yediğin cezaya yardımcı olur " dedi. Ben hiç paraya bakmadan yoluma devam ettim teşekkür ederek. Çünkü trafik benim yüzümden bloke olmuştu. DAha sonra ilk ışıklarda avcumun içindeki paraya baktım. Kadın bana tam 50$ vermiş. Şaşırdım kaldım o anda. Hemen ardıma baktım belki onları yeniden görürüm diye. Çünkü bu davranış gerçek bir teşekkürü hak ediyordu. O kadar bakınmama rağmen onları göremedim. Ama onlar için çok iyi dileklerde bulundum. İnanınız bu dünyada paradan daha önemli şeyler de var. Belki ben onlara yüz yüze teşekkür edemedim ama onlar aldıkları bu dua ile ilerideki hayatlarında sahip olmak istedikleri bir şeye sahip olacak, zora düştüğünde yardım görecek, bir dilekleri gerçek olacak. Onlar iyilik bankasına bir yatırım yaptılar. Elbet bir gün bu yatırımın karşılığını faizi ile alacaklar. Buradan onlara yeniden teşekkür etmek istiyorum :) Thank you so much !

12 Ağustos 2008 Salı

Çiğ köfte partisi

Artık bildiğiniz üzere pazartesileri çalışmıyoruz. Her pazartesi ayrı bir heyecan yaşamaya çalışıyoruz. Bu pazartesi de evde çiğ köfte partisi ve ardından bir futbol maçı yapalım dedik ( evden iki takım çıkıyor o derece kalabalığız yani anlayın :))

Maçı gerçekleştiremedik ama çiğ köfteyi büyük bir zevkle yaptık. Benimde katkım oldu tabii elimden geldiğince :)



Yoğurma faslını kaçırdım ama sıkma faslında yardımımı eksik etmedim. Bir tepsi çiğ köfteyi sıkana kadar canımız çıktı tabii ki. 3-4 tabak çıktı bir tepsiden.



Çİğ köfteyi yaparken elbette tüm usullere uymak gerek :D. Oldu mu olmadı mı diye anlamamız lazımdı. Çiğ köftemiz sanırım hazır :D. Test edildi onaylandı.



Ohh mis gibi kurmuşuz soframızı bahçeye. Sıra gelmiş afiyetle yemeye :D. Ekip löp löp götürüyor çiğ köfteleri başına geleceklerden habersiz :D. O kadar güzel yapmışız ki (sanırım acıyı biraz fazla kaçırmışız) bugün bütün ekip fellik fellik tuvalet arıyordu hehe :).

11 Ağustos 2008 Pazartesi

My name is Christobal :)

Dün gece Jonas Brothers'ın konseri vardı Madison Square Garden'da. Tabii biz içeriyle değilde daha çok dışarısı ile ilgilendik :D. Kapının önünde içerideki güzellikten bir haber müşteri bekledik.

Millet akın akın çıkmaya başladı herkes "bike taxi, bike taxi" diye çığırmaya başladı. Ruslardan fırsat bulup nasıl müşteri alacağım diye düşünürken bir ufaklık atladı bisiklete, ardından da annesi. 28. sokak park ave. de bir otele götürdüm onları. Sonrasında tabii ki 2. seferi yapmak üzere tam gaz geri döndüm mekana. 4 çılgın genç beni çevirdi ve doluştular pedicabime :)



Ekip çok çılgındı. Yol boyunca yoldakilere laf attılar. Ellerindeki "I love you Kevin" pankartını cümle aleme göstermeye çalıştılar. Tüm bunların üzerine bir de benim arabaların arasındaki sürüşüm ve sağa sola savuruşlarım eklenince New York city çığlıklarla ayağa kalktı.

Bir ara erkek eleman adımı sordu. "Mustafa" dedim. Anlamadı tekrarladım. Anlamamakta direndiler ve sağır duymaz uydururmuş ayağına yol boyunca bana Christobal diyip durdular :D. "Christobal you are the man...", "Christobal, what are you doing, there is a car over there, oh my god..."



Elemanları zar zor Grand Central Station'a trene yetiştirdim. Treni kaçırmak üzere olmalarına rağmen bir toplu fotoğraf almadan bırakmadım elemanları tabii ki :).E-mail adresinizi verin fotoğrafları yollayayım akşam desem de "I love you chistobal,bye bye " diyerek koşa koşa istasyona gidip uzaklaştılar :)

10 Ağustos 2008 Pazar

Festivals in NY



Bugün enteresan bir gündü dostlarım. Yağan yağmur ve şehrin en önemli iki caddesinin festivale ayrılmış olması sonucu şehir tam bir kaostu. 6. cadde de dominik cumhuriyeti vatandaşları cirit atmaya devam ederken madison da sokak festivalinde millet tam gaz yemeye içmeye devam ediyordu.

Olan bize oldu tabii ki. Aşağı inebiliyorduk ama yukarı çıkmak için şehri adeta tavaf ediyorduk. Müşterilerim olduğundan ayak üstü 1-2 fotoğraf çekebildim.İdare edin şimdilik :)

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Ohh keyif...



Bendeki de ne keyif be abi. Rockafeller Center'ın önünde yolcu bekliyorum. Yolcuları beklerken bisikletin konforunu gösterebilmek amacıyla arka tarafa kurulduğumuz da oluyor tabii ki :D.
2'
Bu hafta işler biraz durgun geçti ama son iki gün iyiydi. Downtown'a müşteri çıktığı zaman o gün hasılat oldukça iyi oluyor. Bugün cumartesi olmasına rağmen cuma daha güzel geçti benim için. Cumayı 300 cumartesiyi 170 ile kapattık. Aklımda belli bir para limiti var. Onun üzerindeki miktarı artık kafama göre hediye üzerine veya burada bir tatil için harcayacağım. Ama herşeyden önce yapacağım iş bir günlük araba kiralamak ve diablo freeride park da bisiklet sürmenin keyfini çıkartmak. Bakalım inşallah şu ehliyet işini hallederim de bu hedefimde gerçekleşir. Elbette bol bol fotoğraf gelecektir gidersem merak etmeyin :)

7 Ağustos 2008 Perşembe

New York Gift Shops



Adamlar New York'u bir marka yapmayı çok iyi başarmışlar. Times içinde neredeyse adım başı bir hediye dükkanı bulabiliyorsunuz. Bu dükkanlarda şehri sembolize eden onlarca şey bulabilirsiniz. Hatta adamlar o kadar abartmış ki tren adlarını t-shirtlere basıp satmaya başlamışlar. İşte bu dükkandan alabileceğiniz bazı ürünler. Çok beğendiğiniz birşey varsa söyleyin. Dönerken değerlendiririm :D.

5 Ağustos 2008 Salı

Brooklyn 8870 sakinleri :D

Ve işte Brooklyn 24 ave 8870 sakinleri. Ekibin tamamı burda değil ama genel olarak ekip hakkında bilgi veriyor :D. Evimiz 3 katlı sakin bir cadde üzerinde. Burada genellikle tüm evler 3 katlı ve ahşap temel üzerine kurulmuş. Şirin ve geniş evler.



Biraz da içeriye göz atalım. 3 odamız ve genişce bir salonumuz var. Arada top oynuyoruz hani. Koltuğun yanında gördüğünüz üzere kocaman bir topumuz var. Ara sıra onunla yuvarlanıp gidiyoruz :). Ufak bir televizyonumuz ve bir desktop pc miz var. İnternetimiz de eksik değil hani 8 mbit ile bağlanmışız dünyaya.



Solda kapısı açık olan odada İrfan abi, enes ve ben kalıyoruz. Diğer odada Ömer,Faruk ve Mustafa kalıyor. Kapısı kapalı olan odada Hilmi adında bir arkadaş kalıyor. Bekir ise şimdilik canı nerde isterse orda yatıyor :D.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Anılar...Anılar...

İşlerin durgun gittiği bir gün Bekir ile Times da ard arda sürüyoruz. Tam Times'ın ortasında (bir önceki gönderideki fotoğrafda görünen yer) kırmızı ışıkta beklerken bir aile beni durdurdu.

-Bilmem ne parkının yanındaki suitlere gideceğiz kaç para?

Kıvırcık dumur olmuştur. Adresi bilmediği gibi kaç para sorusuna atacak bir fiyat düşünmektdir.Vakit kazanmak için konuyu uzatır.

-Bu bahsettiğiniz yer grand zero da aşağılara doğru bir yerlerde değil mi ?
-Evet.

Tam o sırada trafik ışıkları yeşil olmuştur ve millet kornalara basmaya başlamıştır bile. Kıvırcık adamları almak istiyorsa acele etmeli fiyat söylemeli.

-Tamam tamam atlayın 35$ bisiklet başına götürürüz.

3 kişi bana 2 kişi Bekir'e bindiler ve yola çıktık. Broadway'den aşağı tam gaz gidiyoruz. İçimden bir ses Bekir'in bana küfür üzerine küfür saydığını söylüyor :D. Çünkü Times turu alarak 30$ kazandığımız bir yerde sıfıra 35$ a gidiyoruz :D.

Biz hala zanndiyoruz ki 40 blok sonra aşağılarda bir yerlerde inecekler. Derken genç oğlan bir yerlerden harita çıkartıyor.

-Göster bakayım nereye gidiyonuz bir göreyim

Gösterdiği yer Manhattan Köprüsünden de uzakta yani sıfır noktasından sonra bilmem kaç street daha uzakta deniz kenarında bir yer. Biz tabi şoklarda. İçimizden sıçtık şimdi sözünü tekrarlaya tekrarlaya devam ediyoruz. Hemen otoyolun kenarındaki bisiklet yoluna çıkıyorum. ORası hem düz hemde trafik ışıkları yok. Git Allah git bitmiyor tabi yol :D

Yaklaşık 40 dakika sonra genç çocuğun co-pilotluğu ile gidecekleri kaldırımlara çıkarak insanları yararak buluyoruz.

Birer birer inmeye başlıyorlar.

genç oğlan : Off yürüyemiyorum ayağım uyuşmuş (3. elemanı genç oğlanın kucağına vermiştikde :D)

Kıvırcık : Sen mi yoksa ben mi yürüyemeyen ?.. Gülüşüyoruz...:) ( Onca yol çekmişiz adamları ne de olsa di mi :))

Ve ödeme vakti geliyor. Adam tabii durumun farkında. Buraya ilk kez geldiğimizi ve yorulduğumuzu anlamamak büyük salaklık olurdu zaten :D. Adam cüzdanı çıkartıyor paraları eline alıyor ve..

- Ne kadar istiyorsanız söyleyin bakalım.

İçimden bisiklet başına 100$ demek geçiyor ama bir anduraksyorum demesem mi acaba diye. Bu sırada biz adamın karşısında ter içinde of puf yoruldu ayaklarına yatarken ikimize birer 50lik uzatıyor.

- Nasıl? Bu iyi bir başlangıç mı?

- Bekir ile Kıvırcık gözleri açılmış bir şekilde
- Ooo yes It's a good start ! (Millet yarılıyor gülmekten)

Bunun üzerine adam birer 10 luk daha uzatıyor.

- Is this a good continue ?

Bu lafın üzerine Bekir:

- Yes yes Good Continue, continue... :D

Keşke "bad continue" deseydik :D adam birer 5 lik ile devam etti. Sonra bu kadar yeterli mi diyince "ehh" desekte ilk başta söylediğimizin iki katına yakın olunca durduk artık. Razı olduk tabii ki 65 er dolara :D.

Aynı yolu boş olarak 20 dakika da döndük ama neymiş : Anlamadan dinlemeden yolcu alanın hakkından 2 power jel gelirmiş :D ( Hala ders almıyoruz yani hehe )

3 Ağustos 2008 Pazar

Ve işte Times Square

Şu meşhur Times Square' i tanıtmakta geç bile kaldım sanırım :) İşte meşhur Times Square



Times Square 42. ve 49. sokaklar arası ve 6. ile 8. cadde arasında kalan alana deniyor. Manhatttan'ın merkezi diyebiliriz. Tüm Broadway şovlarının toplandığı, en büyük ve en baba alış veriş mağzalarının yer aldığı New York'a gelen herkesin illa ki uğradığı ışıl ışıl bir mekan burası.



Elbette bu bölge pedicab ciler tarafından olağanüstü bir potansiyel olarak görülüyor. Özellikle akşamları pedicabcilerin %80 i bu bölgeden iş kapıyor. Hele hele şovlar bittikten sonra sokakta birine çarpmadan yürümenin bile imkansız hale geldiği bu mekan ışıltısıyla insanı adeta başka alemlere götürüyor...