
Derken yandan giden bu merdivenleri keşfettik :) Sonbaharın büyüsü artık iyiden iyiye New York'u kaplamaya başlamış hatta biz o güzelliğin en güzel anını fotoğraflamak için biraz da geç kalmışız. Ama olsun yine de bu haliyle de güzel...

İnsan iyiden iyiye derinliklerine indikçe parkın daha doğal güzelliklerle karşılaşıyor ve tüm bunların el yapımı olduğu aklına gelince içinde bulunduğu güzellik biraz değer yitiriyor. Ancak herşeye rağmen bu güzelliğin içinde oturmak, vakit geçirmek güzel...

Şırıl şırıl bir sesler duyunca takip etmeden yapamıyoruz. Karşımıza gizli saklı bir şelale çıkıyor. Bu manzarayı görünce Küçükkuyu'daki baş değirmen şelalesini ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Onun içinde yüzdüğüm günler, altında durup suların beynime çekiç gibi indiği günler ve birden buz gibi suya atladığım günler aklıma geldi. Onların yerini tutmasada bu da güzel bir şelaleydi...


Enteresan oluşumlar her adımda karşımıza çıkmaya devam ediyor. Şelaleyi 3-5 adım geçmemiştik ki otantik bir köprü gördük. Fotoğraflık değeri vardı doğrusu özellikle iç mekanın...


Aşağılardan birazda yukarılara doğru çıktığımızda göz ucuyla gördüğümüz harika bir kırmızıyı takip ediyoruz. Elbette pişman olmuyoruz. Bu müthiş kırmızının ortasına oturmuş bembeyaz bir bank bizi bekliyordu.

Bunlar son fotoğraflarımız oldu. Çünkü adaşımın garaja dönmesi gerekiyordu ve zaten artık havada yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Dolayısıyla parkın ufacık bir kısmını ancak gezebilmiş olarak geri dönmek durumunda kaldık. Olsun ama üzülmüyoruz nasıl olsa daha buralardayız değil mi :)
1 yorum:
bu ağaçlarrrr manyak güzellllllll kardeşimmm
Yorum Gönder