10 Kasım 2008 Pazartesi

Pedicabcinin bir günü...

Günaydın New York!

Günaydın sorunlar... :)

Uzak, soğuk bir yatakta açılır gözlerin; alışmaya çalıştığın enteresan perdelerin, soğuk duvarların arasında. Alelacele çıkarsın evden, genelde gözün yarı açık, nadiren keyifli bir kahvaltı sonrası...

İlk hedefin bellidir; Metro istasyonuna giden yolun nasıl biteceğini düşünürsün önce, sonrada metroya adım attıktan sonraki 1 saatin nasıl geçeceğini...

Çinlilerin donukluğunu, saflığını ve vurdum duymazlığını izlerken geçip gider zaman. Kimi zaman bir beşik gibi bir o yana bir bu yana savrulan vagona ayak uydurur, uyur geçer zaman...

Yerin altından ilk adımını attığında uyanırsın. Çünkü yer yüzüne adım atacağın sıralarda daracık çıkışta elbet birileri sana çarpacak en olmadı çıktığında şehrin soğukluğu sana bir tokat atacak.

Garajın yolunu tıngır mıngır tutarken şanslıysan, yani hala mp3 çalarının pili bitmemişse biraz keyiflenerek devam edersin yoluna. Klasik hareketlerdir paça bandını takıp, suyunu doldurduktan sonra kendini yollara atmak.

Artık ezberlediğin sokaklardasın yine. Bir sel gibi akan yeni yüzlere baş kaldırırcasına üstlerine doğru sürüyorsun ekmek teknesini. Başlıyorsun işine gününün nasıl geçeceğini bilmeden. İlk " bicycle taksi" sözlerini söylerken bom boş olan cüzdanın içinde kaç adet kağıt olacak hiç bir fikrin yok. Belki elin boş döneceksin bu sokaklardan, belki aldığın müşterilerin sayısını hatırlayamadan, cebinde bir tomar kağıtla gülerek gideceksin evine... Kim bilir...

İnsanları ikna edebilmek üzere kurulmuş işimiz. Neden binsinler ki bu 3 tekerlek ve bir kasadan oluşan bu garip alete? Çenen sağlam olacak bir kere. Bakışlarda vuracaksın önce. Vurulan avını sözlerinle uslandıracaksın. Sıcak bir gülüş ve ardından nazik bir buyur edeceksin. Ava av olduğunu hissetirmeyeceksin üstelik. Yaklaştığında ürkütmeyeceksin onu yüksek fiyatlarınla. Ustalıkla anlatacaksın sebebini. Nelerle karşılacağını, neler hissedeceğini. Elbette söylemeyeceksin adrenalini yükseldiğinde öleceğini, söyleyeceksin ona yükseldiğinde nasıl keyifli vakit geçireceğini.

Bir el uzatıp aldığında ekmek teknesine henüz hiçbirşeyden haberi olmadan rahat rahat koltuğa yerleşip böbürlenen tipleri, biliyorum içinden geçireceksin " siz görürsünüz şimdi..."

Hareket ettiği anda ekmek teknesi, gözlerinin biraz daha kocaman açıldığını fark etmek çok vakit almayacak arkadakilerin. Arabaların arasına tam gaz saldığında, duran bir arabaya yaklaşırken yavaşlamak yerine daha çok pedallayıp son anda direksiyonu boşluğa kırdığında, dönemeçlerde düz gider gibi yapıp bir anda sokağa kırdığında elbette tansiyon biraz daha yükselecek. O anda belki arkana bakmana gerek kalmayacak çünkü belki arkadakiler çoktan havaya girmiş " uuuu, wowww" diye bağırıyor olacaklar. Eğer ses gelmiyorsa arkana dönüp baktığında pedicab in iki yanındaki direklere sıkı sıkı sarılmış bir çift göreceksin muhtemelen. Yüzünü bir gülümseme alacak elbet o anda çünkü kendine güveni tam, yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının farkında olan bir sürücü olarak bir tek sen korkmayacaksın orada.

Gidilecek yer yaklaştıkça rahatlamalar başlayacak tabii ki. Hedef bina göründüğünde arka tarafta "oh be! sağ salim geldik" düşünceleri havada uçuşacak ama yere adım attıkları anda %99 u çok beğendiklerini, çok memnun kaldıklarını söyleyip ne fiyat biçtiysen fazlasını verecek ve uzaklaşacaklar. Tabii İtalyan, Fransız veya uzak doğulu değilse :)

Bu maraton bitmeyecek bütün gün. Her köşe başında sarı taksilere el kaldıranlara yanaşacaksın işportacı gibi. "Binmek ister misin?" diye soracaksın şansın yok. Belki şansın tutacak paraya kıyıp binecek, belki o anda arkasındaki seni enteresan bulup sırf merakından binecek...

Kimi zaman otel kapılarında güvenlik görevlileri ile paylaşacaksın kozunu. Onlarla tartışırken bile gözün bir yandan kapıdan çıkmakta olan müşterilerde olacak. Hani biri niyetlense görevli mecburen çenesini kapayacak ve sende işine bakacaksın. Umut işte naparsın. Umut kimi zamanda akşam şovlarında olacak. Şov kapılarında en az yarım saat bekleyeceksin şovun bitmesini. Geç gelme lüksün yok! Çünkü her an kapının önünde yer kalmayabilir ve yolun ortasında kalabilirsin. Hoş, şovdan alıp alamayacağın da mechuldür. 20 tane pedicab in içinden seni seçmeleri biraz hayaldir ancak hergün ısrarla deneceksindir şansını. İyi yerde bekleyip şansını arttırıp çaresiz bekleyişine başlayacaksındır...

Şanslıysan ve kaptıysan bol bol müşteri bugün günün son saatlerinde, Times da son turlarını atarken içinden şarkılar söylersin. Diğer pedicabcilerin yüzüne gülümseyerek bakarsın iyi para yapmış olmanın verdiği rahatlıkla. Hatta bazen el kaldırmış bir müşteriye atlamazsın yeteri kadar yaptığını düşünürsen. Paylaşırsın nasibini başkalarıyla...

Garajın yolu yokuş aşağıdır bu sefer. Dönüş keyifli ise yoldaki çukurlarla oyun oynarsın. Hatta bazen kimisine zevk olsun diye bilerek girersin. Başka pedicab ci varsa onunla yarışmaya kalkarsın :). Ancak günün bittiği yer hep aynıdır. Hep aynı kapıda son bulur. Ekmek tekneni bırakıp yine en büyük nimetin ayaklarına bırakırsın işini ve yürürsün canın çıkmış halde metroya.

Çile bitmez tabii. Çekilecek çile çok. Sağolsun MTA'in ( metroyu işleten şirket) çalışmaları hiç bitmez 100 yıllık bu metroda. 1-2 haftada bir rezil eder bizi istasyonlarda...metrolarda... Şanslıysan gelmişsindir sabaha karşı 1 de , değilsen gelmişsindir 3 de 4 de. Duş alırken uyumak istersin bazen. Ağır gelir bedenin o an ancak çaresi soğuk sudur o an.

Emekleyerek gittiğin yatağından kalkışında aynı şekilde olur genelde. Kimimiz bir hava yumağı ile boğuşarak kalkarız, kimimiz yataktan zorla çekilerek. Bazılarımızın sabah gitmesi gereken okulları vardır, bazılarımızın cevap bekleyen kızları.

Hepimizin derdi hayatla olmalı...

Hiç yorum yok: